Paylaş
Şeriatı istemeyen kafir olur mu
Question
Şeriat istemeyen Müslüman dinden çıkar mı?
Şeriatı inkar eden kafirdir, şeriatı kabul etmeyen dinden çıkar çünkü şeriat Kuran ve sünnet demektir. Kitap ve sünneti inkar eden ise Müslüman olamaz.
Şeriat, İslâm’a ait dinî, ahlâkî ve hukukî hükümler bütünü anlamında bir terimdir.
Şeriat, İlâhî emir ve yasaklar toplamı. Ayet, hadis ve icma dayanan ilâhî kanundur.
—————-
ŞERİAT HAKKINDA GENİŞ BİLGİ
Şeriat, Dinin dışa yansıyan görüntüsü ve dünya ile ilgili hükümlerinin tamamıdır.
. Şerîat’ın eş anlamlısı olan “Şir’a” da sözlükte; yol, mezhep, metot, âdet, benzer, tek, suya giden yol, anlamlarına gelir.
Ancak şerîat sözcüğü diğerlerine göre daha çok şöhret kazanmış, bütün emir ve yasakları ve diğer hükümleriyle “İslâm dini” karşılığında kullanılmıştır.
Buna göre, İslâm şerîatı denildiği zaman daima, Allah’ın Hz. Muhammed (s.a.s) aracılığı ile insanlara gönderdiği İslâm dini ve onun özellikle amele ilişkin hükümleri anlaşılır.
Şâri’; Şeriât koyan, teşrî’ ise; Şerîat koymak, kanun çıkarmak demektir. Kelimenin terim anlamı Mekke’de inen şu âyette görülür:
“Sonra seni bu işte apaçık bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy. Hakkı bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma” (el-Câsiye, 45/18).
Yine Mekke’de inen şu âyette İslâm’ın önceki şerîatların devamı olduğu belirtilir.
“Allah dini doğru tutmanız ve onda ayrılığa düşmemeniz hususunda Nuh’a tavsiye ettiği, sana vahyettiğimiz, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiyede bulunduğumuz dinle ilgili hususları size şerîat olarak koydu” (eş-Şûrâ, 42/13).
Aynı sûrenin 21. âyetinde de inançtan yoksun olanlara hitaben; “Yoksa onların, Allah’ın izin vermediği hususlarda kendileri için dinden şerîat koyan ortakları mı var?” buyurulmuştur.
Bu âyetlerden anlaşıldığı gibi şerîat ve eş anlamlısı olan kelimeler Allah’ın insanlar için koyduğu bütün hükümleri kapsamaktadır. Bu hükümleri vazedenin bizzat Allah olması itibarıyla O’na “Şâri-i Hâkim” veya “Şâri-i Mübîn” denildiği gibi, aynı isimler Hz. Peygamber için de kullanılır. Çünkü o da bir peygamber olarak, yeni hükümler koymuş veya Kur’an’ın hükümlerini tamamlayıcı esaslar getirmiştir. Bu yüzden Hz. Muhammed de “Şâri” dir. Ancak O’nun koyduğu hükümler vahyin kontrolü altındadır. O’ndan vahye aykırı bir söz, fiil veya takrir zuhur ederse, Allah bunu düzeltir. Yanlış olan veya değişmesi gereken hükmün yerini vahiy alır. Kur’an’da şöyle buyurulur: “O, kendi arzu ve hevasından konuşmaz. Onun her konuştuğu, Allah tarafından vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir” (en-Necm, 53/3,4)
İslâm Şerîatı temelde Kitap, Sünnet, İcmâ ve Kıyas delillerine dayanır. Bir hükmün İslâmî nitelik taşıması bu kaynaklardan birisine dayanmasına bağlıdır. Kur’an, Hz. Peygamber’in 12 yıl Mekke, 10 yıl da Medine dönemi olmak üzere toplam 22 yıl ve birkaç aylık peygamberlik süresinde tamamlanmıştır. “Bugün size dininizi tamamladım. Size olan nimetimi de tamamladım ve sizin için İslâm’ı din olarak seçtim” (el-Mâide, 5/3).
Bu dinin tamamlanması iki devrede olmuştur. Mekke’de Müslümanların sayısı az ve henüz kendilerini savunacak düzenli bir güce sahip olmadıkları için, bu devrede şerîatın dünyaya ve devlet düzenine ait hükümlerini uygulama imkânı yoktu. Bu yüzden Mekke’de inen sûrelerde daha çok inanç, ibadet, ahlâk ve fazîlet konuları yer almış ve geçmiş milletlere ait ibret verici kıssalar anlatılmıştır. Medine döneminde ise artık evlilik, boşanma, nafaka, miras, ticaret, tarım, cihad, ceza hukuku müeyyideleri gibi devlet düzeni içinde yaşayan bir toplum için gerekli olacak bütün şer’î hükümler gelmiştir. Bunların bir bölümü Kur’an’da, daha geniş bölümü de hadislerde yer almıştır. Artık Müslümanların Şer’i hükümlerin uygulanmasını gerektiğinde zor kullanarak sağlayabilecek bir güce kavuştukları, Bedir, Uhud, Hendek gazveleri gibi düşmanla yapılan savaşlarda kendilerini savunabildikleri, ya da düşmanı yenilgiye uğrattıkları görülür. Böylece şer’î hükümler ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal bir sistem olarak bir bütünlük içinde uygulanmaya başlanmıştır. Bu arada ekonomik alanda faiz, karaborsacılık, aldatmaya dayalı fâhiş kâr yasaklanırken mufâvaza, inan, mudârabe, vücuh ve sanâyi şirketi gibi “kâr ortaklıkları” yoluyla sermaye piyasası düzenlemeleri getirilmiştir. Altın, gümüş gibi ölçü ya da tartı ile satılan standart malların kendi cinsleriyle eşit ve peşin, farklı cinsle peşin olarak mübadele edilmesi prensibinin getirilmesi, özellikle altın ve gümüş paranın enflasyona karşı satın alma gücünü korumasını sağlamıştır. Çünkü faiz yasağı altın ve gümüş çeşidini kendi içinde ağırlık olarak (veznen) birbirine eşitlemiştir. Yani 10 gr.22 ayar altın bilezik ile 100 gr. 22 ayar altın para satın alma gücü bakımından eş değer sayılmıştır. Bütün altın ve gümüş stoklarını eşitleyen bu prensip sağlam bir para anlayışını ortaya çıkarmıştır .
Kaynak İslam ansiklopedisi
BENZER KONULAR:
- Günümüzde Şeriat olsa Ne olurdu ?
- Laiklik Şeriat
- Şeriat kelimesinin anlamı kısaca
- Şeriat istemeyen dinden çıkar mı
- Şeriatta zina cezası
- Tümünü görüntüle.
- –
Answers ( 5 )
Şeriat demek insanların Kur’an ve sünnetle yönetilmesi, idare edilmesi demektir. Dolayısıyla şeriat içerisindeki hükümlere, emir ve yasaklara İslam devletinde uyulması gerekmektedir. Şeriat kimsenin dediği değil; Kur’an ve sünnetin dediği olur demektir. Dolayısıyla kişinin şeriatı reddetmesi, şeriatı inkar etmesi demek küfre girmesi demektir. Bu konuda ister verilen ceza kendi lehine veya aleyhine olsun fark eden bir durum olmaz. Çünkü konulan kuralları Allah ve Rasulü koymaktadır. O yüzden şeriatı reddeden kimse küfre girmiş demektir.
Şeriatın gelmesini istemeyen dinden çıkar mı?
Merhaba, bir videoda şeriatı istemeyen dinden çıkar diye gördüm. Ama günümüzde şeriatla yönetilen ülkelerde insanlar kendi düşüncelerine göre kuralları değiştiriyor ve insanları mutsuzluğa mahkum ediyor. Yani uygulanan şey tam anlamıyla şeriat değil. Bir insan şeriatı istemediğini söylediğinde istemediği şey bu yanlış uygulanan şeyse yine de dinden çıkar mı? Yani bu zamanda hiç kimsenin şeriatı gerçek anlamda uygulayacağına inanmıyorum, herkesin kendi çıkarları doğrultusunda bir şeyleri değiştireceğini düşünüyorum. Böyle düşünüp şeriatı istememek günah mı?
BENZER KONULAR:
Dediğiniz şey şeriat değildir. Şeriat Allah’ın kanunlarıdır. Ve bu anlamda şeriatın gelmesini istemeyen kişi Allah muhafaza küfre girmesine sebep olur.
Fakat; yukarıda anlam içerisinde değil de ne yazık ki son cümleleriniz de yazıldığı gibi şeriatı istememek (buradaki niyet farklıdır) dinden çıkarmaz. Ama doğru bir söz değildir. Bu sözün kullanılmaması gerekmektedir
Şeriatı istemeyen dini hükümleri red ettiği için kafir olur
Dini hükümleri reddetmek, genel olarak bir kişinin o dini inancı kabul etmediği anlamına gelir, ancak bunun “kafir” olarak nitelendirilmesi tamamen İslam inancıyla ilgilidir. İslam’da “kafir” terimi, İslam inancını reddeden veya İslam hükümlerini kabul etmeyen kişileri tanımlamak için kullanılır. Ancak, her Müslüman bu terimi aynı şekilde yorumlamayabilir ve kullanmayabilir.
Maide 44 Suresinin tefsirinde inkar ederek hükmetmeyenim kastedildiği yazmıyor mu Hocam? Bu durumda bir adam hükmetmiyorsa istemediğinden hükmetmiyordur, yani bir adam Şeriat’ın doğru olduğunu biliyor fakat, nefsine kapıldığından uygulanmasını istemiyorsa kafir mi oluyor?
Maide Suresi 44. Ayet İslam hukukuda çokça tartışılmış bir ayettir. Bu ayette Allah, kitabıyla hükmetmeyenlerin “kafir” olduklarını belirtmektedir. Ancak bu hükmün ayrıntıları ve bu ayetten çıkarılan sonuçlar, İslam alimleri arasında farklı dayanımlar yorumlanmıştır. Ayetin Arapçası ve meali şu şekildedir:
Tefsir Açısından Ayetin Yorumu
Bu ayette geçen “Allah’ın indirdiği ile hükmetmemek” meselesi, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ele alınmıştır. Ancak bu hükmün küfürle ilişkilendirilmesi, kişinin niyeti ve davranışına ilişkin İslam alimleri arasında farklı dayanıklılık değerlendirilmiştir. Bu konuda öne çıkanları özetleyebiliriz:
1. İmam Taberi ve Klasik Alimlerin Yorumu
İmam Taberi’ye göre, bu ayette uygulanan “küfür”, Allah’ın indirdiği hükümleri tamamen reddetmek veya bunların geçersiz görülmesidir. Eğer bir kişi, Allah’ın hükmünün doğru olduğu, buna iman ettiği halde nefsine uyarak hükmetmezse, bu kişi “günahkar” olur, ancak “kafir” sayılmaz. Taberi, buradaki küfrün inkarla bağlantılı olduğunu vurgulamaktadır.
2. İbn Teymiyye ve İbn Kayyim’in Yorumu
İbn Teymiyye ve talebesi İbn Kayyim, “küfür” teriminin bağlamasına göre farklı anlamlara gelebileceğini belirtir. Bunlara göre bu yönde geçen küfür, bölünür:
Şeriati kabul ettiği halde nefsinden dolayı uygulanmamasını gelmesini istemeyen kafir sayılır mı?
Bu konuda İslam’ın itikadi (inançla ilgili) ve fıkıhi (hukuki) kayıtlara bakması gerekir. kısaca açıklayalım:
1. Şeriatı Kabul Etmek ve İnanmak
Bir Müslüman, Allah’ın koyduğu şeriatı, yani Kur’an ve Sünnet’i, tüm kurallarla kabul etmek zorundadır. Şeriatı inkar etmek, reddetmek ya da gereksiz görmek, kişinin İslam’dan ayrılmasına sebep olur kafir olur. Bu konuda İslam âlimleri ittifak etmişlerdir.
o Eğer bir kişi şeriatın hak olduğunu kabul ediyor ama uygulamıyor (nefsine yeniliyorsa), bu durum onu kafir yapmaz. Ancak bu kişi günahkâr olur (fasık). Çünkü imanını kaybetmez, fakat Allah’ın emirlerine uymadığı için günahkar olur.
2. Şeriatı İstememek ya da Karşı Çıkmak
Eğer bir kişi, şeriatı istemediğini açıkça ifade ediyor ve şeriatı bir eksiklik, adaletsizlik ya da anlamsızlık olarak görüyorsa, bu durum küfre sebep olur. Çünkü bu, Allah’ın hükmünü reddetmek veya beğenmemek anlamına gelir. Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır:
“Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.”
(Maide, 5:44)
3. Nefisten Dolayı Uygulamak
Nefis zayıflığı sebebi ile şeriatı uygulayamayan bir kişi, şeriatı kabul ettiği sürece imanını korur. Ancak bu durum kişinin günahkâr olduğunu gösterir. Böyle bir kişinin tövbe etmesi gerekir.
4. Sonuç:
Bir Müslüman, şeriatın Allah’ın hükmü olduğunu kabul ettiği sürece kafir olmaz. Ancak nefsi ya da başka sebeplerle uygulamıyorsa bu onu büyük bir günahkar yapar. Fakat şeriatı reddetmek, küçümsemek ya da ayakta durmasını istememek açık bir şekilde kişiyi dinden çıkarır. Bu nedenle imanını koruyan bir kişinin tövbe edip Allah’a yönelmesi ve elinden geldiği İslam’ı sürdürmesi gerekir.
Allah’ın doğrusunu bilir.