Sevmek irademizle mi?

Question

Sevmek irademizlemi? Yoksa iradesizmidir.. ben bunu iki örnek kısım ile soracağım: yani günah olmayan kısım ve günahlar olan kısım.. kapleri birbirine ısındıran rabbimizdir, elhamdulillah bunu anlıyorum.. bu ayet sadece günah olmayan şeyler sevmek anlamındamı? Yoksa günahları sevmek anlamınada düşüyormu? (tabiki herşey Allah izin veriyor diye onu anlıyorum, izni olmadan hiçbirşey olamaz). 1. Mesela; ben kafir birini sevsem (karakterini, dinini değil) bu sevgi günah değildir. bu sevgimin oluşması irade dışımdamıdır? (Kalbimin ısınması?) 2. Eğer ben onun dinini seversem bu günahtır.. onun dinini sevsem, kendi irademlemi oluyor bu ? Yani buna karşı kalbimin ısınması benim İRADEMLEMİ? Ondada Allah ısındırıyor ama kulun iradesi ile, yani kul istiyor sevmeyi diyemi? İstemezse ısındırmaz Allah dimi? Allah kulunu günah işlemeye zorlamaz sonuçta..?Yani özetle şöylemi anlamamız gerekiyor, bizde oluşan sevgi kendi irademize göremi? Kendi irademizlemi seviyoruz biz günahları? Günah olmayan şeyleri ise iradesizmi sevebiliyoruz? Yoksa odamı irademiz ile sevmek veya her ikiside.. (mesela birinin karakterini sevmek irademizlemi iradesizmi?)

Answers ( 2 )

    0
    2021-04-29T02:15:56+03:00

    İnsanoğlu seven bir varlıktır. Bu duygu onun en tabii yönü ve ihtiyacıdır. Ona sevme deseniz de, canlı veya cansız, insan veya hayvan muhakkak bir şeyleri sevecektir. Ancak kimleri ve neleri ne kadar sevmeliyiz? Gönlümüzde hangi varlıklara daha fazla yer vermeliyiz? Kafiri sevmekle ilgili Yüce Allah kuranı kerim de Ali İmran süresi 119 ayetinde mealen “Size gelince, bakın siz onları seviyorsunuz, ama onlar sizi sevmiyorlar. Siz kitabın tamamına inanıyorsunuz; onlar sizinle karşılaştıkları zaman “inandık” diyorlar; yalnız kaldıklarında ise size karşı öfkelerinden parmaklarını ısırıyorlar. De ki: “Öfkenizden çatlayın!” Şüphesiz Allah kalplerde olanı bilmektedir.” Diye buyurmaktadır. Değerli kardeşimiz. İrade hakkında ise, Allah’ın iradesi ile insanın iradesi arasında bir ilişki söz konusudur. Bu ilişkide, ne Yüce Allah’ın iradesinin mutlaklığına ne de insanın özgürlüğüne bir halel gelmektedir, insan, iyi veya kötüden hangisini yapmaya veya yapmamaya karar verir, iradesini hangisine yöneltir ve bunun için gerekli gücü harcarsa Yüce Allah, insanın bu tercihini onun için yaratır. Böylece insan, özgürce eylemde bulunabilen bir varlık olurken, Yüce Allah da her şeyi yaratan, yaşatan mutlak güç ve kudret sahibi bir varlık konumunda olmaktadır. Kendi varlık alanı içinde insan iradesinin özgür olduğu ve bundan dolayı sorumlu tutulacağına işaret eden birçok ayet bulunmaktadır: “Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir…” “Eğer inkâr ederseniz şüphesiz ki Allah sizin iman etmenize muhtaç değildir. Ama kullarının inkâr etmesine razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin için buna razı olur. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez…” “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız yoldan sapan kimse size zarar veremez…”
    insan iradesinin özgürlüğü, Yüce Allah’a inanıp inanmama, ona ibadet edip etmeme noktasında bile geçerli olmaktadır. İslâm dini açısından insanın herhangi bir dinî inancı benimseme zorunluluğu yoktur. Bu konuda irade üzerinde herhangi bir baskı söz konusu değildir.

    0
    2021-04-29T05:56:04+03:00

    Bu yazıyı okuyunuz sorularınıza cevap bulabileceğinizi düşünüyorum.

    Kul olduğunu bilen ve bunun şuuruna eren insan, kendi cüz’i iradesini Rabbinin küllî iradesine tâbi kılar. Yâni, O neden razı oluyorsa onu yapar; neye rızası yoksa ondan kaçar. Cenâb-ı Hak bu irade imtihanını başarabilen kullarını ebedî Cennetle lütuflandıracaktır. Göze görmeyi, kulağa işitmeyi ihsan eden Allah, insan ruhuna bahşettiği iradenin hakkını da şöylece veriyor:

    İnsan kendi cüz’i iradesiyle neyi diliyorsa, Allah onu yaratıyor. Bu da İlâhî iradenin bir başka tecellisidir. Şöyle ki: Cenâb-ı Hak, irade sahibi bir mahlûk yaratmayı, o kendi iradesini hangi yönde kullanırsa, o sahada önünü açmayı, hayır olsun, şer olsun, o ne dilerse onu yaratmayı irade buyurmuştur. O hâlde, insan isyan etmekle Allah’ın iradesine rağmen bir iş yapmış olmuyor; ancak O’nun rızasına zıt hareket etmiş oluyor.

    Allah’ın iradesi sonsuzdur, mutlaktır. Onu sınırlayacak, had altına alacak bir başka irade düşünülemez. Kulun kendisi gibi, irade sıfatı da yaratılmış. Yaratılanın ise yaratanı kayıtlaması mümkün değil.

    O’nun ihsan ettiği irade sıfatını O’na isyanda kullananlar için ezelî irade, bir ebedî Cehennem takdir etmiştir. Geliniz o azap diyarına uğramamak için irademizi hayırda kullanalım. Böyle yaparsak Cennetleri çok gerilerde bırakan rızaya kavuşuruz.

    – Eğer kul bir şeyin olmasını ister, ancak Allah onun olmasını murad etmezse, o fiil vücuda gelmez ve meydana çıkmaz. Eğer vücuda gelmeyen bu arzu, bir hayır ise kul niyetinin mükâfatını görür.

    – Eğer kul bir şeyin olmasını ister, Allah da onun olmasını murad ederse, o fiil vücuda gelir ve yaratılır. Bu fiilin yaratılmasına kulun cüz-i iradesi sebep olduğundan dolayı, kul bu fiilinden mesuldür. Hayırlı bir iş ise mükâfat, kötü bir iş ise ceza görür.

    – Kulun hiçbir müdahalesi olmaksızın, sırf Allah’ın dilemesiyle yaratılan fiiller: Bu tür fiillerde kulun cüz-i iradesi işe karışmaz. Daha önce ifade ettiğimiz gibi şükürle veya sabırla imtihan olmaları için Allah onu icad eder.

    Ehl-i kitap gibi kâfirlerin dinilerini veya ateistler gibi kâfirlerin dinsizliklerini sevdiği için, onlara dost olan derhal dinden çıkar. Çünkü yanlış bir dini veya dinsizliği seven ona taraftar olan -dolaylı olarak- İslam dinini doğru bulmuyor demektir.

    Zira, Kur’an’da Hristiyan ve Yahudilerin dinlerinin artık geçerli olmadığı vurgulandığı gibi, dinsizliğin her türlüsü reddedilmiştir. Buna rağmen, bu düşüncede olan kimseleri o düşüncelerinden ötürü sevmek İslam dinini inkâr etmek anlamına gelir.

    b) İkinci bir sevgi şekli ise, gerçekten sevdiği kâfirlerin kâfirce olan düşüncelerini değil, başka münasebetlerden dolayı onlara yakınlık göstermektir; iyi olan insani vasıflarını sevmektir.

    Mesela: -Allah korusun- bir Müslümanın çocuğu kâfir olsa, yine de ona yakınlık gösterebilir. Bu yakınlık onun dinsizliğinden ötürü değil, evladı olduğu içindir.

    Veya, bir kâfirle bir alışveriş eden bir kimse elbette ona yakınlık gösterir. Bu yakınlık da onun kâfirliğine değil, ticaret ahlakı, dünya menfaati adınadır.

    Keza, İslam’a göre, bir Müslüman Yahudi veya Hristiyan bir kadınla evlenebilir. Her insan gibi bu adam da bu gayri müslim olan eşini sevmeyecek mi? Elbette sever ve onun bu sevgisi, eşi gayri müslim olduğu için değil, eşi olduğu içindir.

    – Kur’an’da Ehl-i kitap olanlara karşı gösterilmesi yasaklanan dostluk, birinci şıktaki dostluğa yöneliktir.

Cevapla