Şeytan Çarpması ve Delilleri

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

ŞEYTAN ÇARPMASININ DELİLLERİ

Seytan Carpmasi ve Delilleri

Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar.

Cinlerin insan kisvesine bürünmeleri, Kitap ve Sün net ile sâbit olmuş bir gerçektir. Allah Resulü’nün (sav), sahabe, tabiin ve Müslüman imamlardan bir bölümünün fiilleriyle bu husus kesinlik kazanmıştır. Çağımızda da bunun farklı örnekleri görülmektedir. Aşağıda bu konuyla ilgili delilleri sıralayacağız:

1. Ümmü İbban bin. el-Vâzi’in babası kanalıyla rivayet etmiş olduğu hadis şöyledir: Onun dedesi deli oğlunu -ya da kız kardeşinin oğlunu- Allah Resulü’ne (sav) götür müş ve şöyle demişti: Ey Allah Resulü! Yanımda bana -veya kız kardeşime- ait deli bir çocuk var. Onu size ge tirsem de iyileşmesi için Allah’a dua etseniz! Allah Resulü (sav) ‘Onu bana getir’ buyurdu. Onunla, Allah Resulü’nün (sav) yanına gitmek için yola çıktım. Kervanda onun bağ larını çözdüm. Vardığımızda üzerindeki yolculuk giysisini çıkarıp iki parça güzel giysi giydirdim. Elinden tutarak Al lah Resulü’ne (sav) götürdüm.

Allah Resulü (sav) ‘Onu bana yaklaştır, sırtının bana dönük tut’ buyurdu. Sonra giysisinin yenlerinden tutup sırtına vurmaya başladı. Elini o kadar kaldırıyordu ki koltukaltını gördüm. Bir yandan da şöyle buyuruyordu: Çık ey Allah düşmanı! Çık ey Allah düşmanı! Neden sonra çocuk öncekinden farklı biçimde sağlıklı insanlar gibi bakmaya başladı. Allah Resulü (sav) onu önüne oturttu ve su istedi. Getirilen suyla yüzünü sildi. Ardından onun için dua etti. Allah Resulü’nün (sav) duasından sonra kafilede ondan üstün biri kalmamıştı.  (Bu hadiste cinlenmiş kimseye gerektiğinde vurmanın cevazı söz konusudur.)

2. İmam Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde Ya’la b. Murra’nın şöyle dediği rivayet edilir: Allah Resulü’nde (sav) benden önce ve benden sonra kimsenin görmediği üç olayı gördüm. Bir keresinde O’nunla beraber bir yol culuğa çıktım. Yolun bir yerinde yanında çocukla oturan bir kadına uğradık. Kadın şöyle dedi:

Ey Allah Resulü! Bu çocuğa bir musibet değdi. Gün de bilmem kaç kez aklı başından alınıveriyor. Kadına ‘Onu bana ver’ buyurdu. Kadın çocuğu kucaklayıp O’na uzattı. Allah Resulü (sav) çocuğu devesinin terekesiyle arasına koydu. Sonra ağzını açtı ve içine üç kez üfledi ve şöyle dedi: ‘Bismillah, ben Allah’ın kuluyum, çek git ey Allah düşmanı! Sonra çocuğu kadına uzatarak şöyle bu yurdu: Dönüşte burada bizi karşıla ve ne yaptığını bize bildir. Yola devam ettik. Dönüşte kadıncağızı aynı yerde bulduk. Yanında üç keçi vardı. Allah Resulü (sav) sordu:

-Çocuğun durumu nasıl? Kadın cevap verdi:

-Seni hak ile gönderene ant olsun ki şu ana kadar hiçbir rahatsızlığını görmedik. Şu keçileri alıp götürün.
Allah Resulü -bana- şöyle buyurdu: În ve onlardan birini al. Diğerlerini kadına geri verdi….

3. İbn Abbas’tan (ra) rivayet edildi ki: Kadının biri oğlunu getirmiş ve şöyle demişti: Ey Allah Resulü! Bu çocuğumda delilik var. Öğlenimizi ve akşamımızı zehir ediyor, yediğimizi burnumuzdan getiriyor. Bunun üzerine Allah Resulü (sav) çocuğu sıvazladı ve onun için dua etti. Çocuk birden kustu. İçinden kara irin gibi bir sıvı çıktı. Sonra koşup gitti.

4. Ata b. Ebi Rabah’ın şöyle dediği rivayet edildi: İbn Abbas (ra) bana şöyle dedi: Sana cennetlik bir kadın göstereyim mi? ‘Evet’ dedim. Bunun üzerine dedi ki: Şu siyahi kadın Allah Resulü’ne geldi ve şöyle dedi: Ben sara nöbetine kapılıyor ve üstümü başımı açıyorum. Bunu gi dermesi için Allah’a dua et. Allah Resulü (sav) şöyle bu yurdu: Eğer istersen bu derdine sabreder ve cennetlik olursun. Dilersen Allah’a dua ederim de sana şifa verir. Bunun üzerine kadın ‘Sabrederim’ dedi ve ekledi: Ama üstüm başım açılıyor, bari onun için dua et. Allah Resulü (sav) de onun için dua etti.

5. Übey b. Kâb’den: Dedi ki: Allah Resulü’nün (sav) yanındaydım. Bir bedevi geldi ve şöyle dedi: Ey Allah Re sulü! Benim bir kardeşim var ve derdi hiç geçmiyor. Al lah Resulü (sav) ‘Derdi nedir?’ diye sordu. Bedevi de ‘Çarpılması var’ dedi. Bunun üzerine ‘Onu bana getir’ buyurdu. Adam kardeşini Peygamberimizin huzuruna ge tirdi.

Allah Resulü (sav) onun için Fatiha sûresi ile Bakara suresinin başından dört ayeti (1-4), ortasından iki ayeti 1163-164), Ayetel-Kürsi’yi (255) ve sonundan üç ayeti (284-286), sonra l-i İmrân suresinden bir ayeti (18), Arâf sûresinden bir ayeti (54), Müminûn sûresinden bir ayeti (116), Cin sûresinden bir ayeti (3) Saffat sûresinin başın dan on ayeti (1-10), Haşr sûresinin son üç ayetini (21 24), İhlâs, Nâs ve Felak sûrelerini (Muavvizeteyn) okudu.

Fatiha Suresi:

بســم الله الرحمن الرحيم (1)

الحمد لله رب العالمين (٢) الرحمن الرحيم (۳) مالك يوم الدين (4) إياك نعبد وإياك نستعين (۰) اهدنا الصراط المستقيم (6) صراط الذين أنعمت عليهم غير المغضوب عليهم ولا الضاليـــن
يـــــــم الله الرحمن الرحيم

الم (۱) ذلك الكتاب لا ريب فيه هدى للمتقين (٢) الذين يؤمنون بالغيب ويقيمون الصلوة ومما رزقناهم ينفقون (3) والذين يؤمنون بما أنزل إليك وما أنزل من قبلك وبالأخرة هم يوقنون (٤) أوليك على هدى مـن
ربهم وأوليك هم المفلحو5)

Bakara: 163-164

والهكم إله واحد لا إله إلا هو الرحمن الرحيم (۱۱۳) إن في خلق السموات والأرض واختلاف اليل والنهار والفلك التي تجري في البحر بما ينفع الناس وما أنزل الله من السماء من ماء فأحيا به الأرض بعد موتها وبث فيها من كل دابة وتصريف الرياح والسحاب المسخر بين السماء والأرض لأيات لقوم يعقلون (11)
الله لا إله إلا هو

الحى القيوم لا تأخذه سنة ولا نوم له ما في السموات وما في الأرض من ذا الذي يشفع عنده إلا بإذنه يعلم مابين ايديهم وما خلفهم ولا يحيطون بشيء من عليه إلا بما شاء وسع كرسيه السموات والأرض ولا يؤده حفظهما وهو العلى العظيم

Bakara: 284-286

لله ما في السموات وما في الأرض وإن تبدوا ما في أنفسكم أو تخفوه يحاسبكم به الله فيغفر لمن يشاء ويعذب من يشاء والله على كل شيء قدير (٢٨٤﴾ أمن الرسول بما أنزل إليه من ربه والمؤمنون كل امن بالله وملائكته وكتبه ورسله لا نفرق بين أحد من رسله وقالوا سمعنا وأطعنا غفرانك ربنا وإليك المصير (١٨٠) لا يكلف الله نفسا إلا وسعها لها ما كسبت وعليها ما اكتسبت
ربنا لا تؤاخذنا إن نسينا أو أخطأنا ربنا ولا تخيل علينا إصرا كما حملته على الذين من قبلنا ربنا ولا تخيلنا ما لا طاقة لنا به واعف عنا واغفر لنا وارحمنا أنت مولينا فانصرنا على القوم الكافرين (٢٨٦)

Al-i imran: 18

شهد الله أنه لا إله إلا هو والمليكة وأولوا العلم قائما بالقسط لا إله إلا هو العزيز الحكيم (۱۸)

Araf: 54,

إن ربكم الله الذي خلق السموات والأرض في ستة أيام ثم استوى على العرش يغشى اليل النهار يطلبه حثيثاً والشمس والقمر والنجوم مسخرات بأمره الا له الخلق
والأمر تبارك الله رب العالمين (..)
فتعالى الله الملك الحق لا إله إلا هو رب العرش الكريم (111)
Mü’minûn: 116
وأنه تعالى جد ربنا ما اتخذ صاحبة ولا ولدا (
بـــــــــــــــم الله الرحمن الرحيم والصافات صفا (۱) فالزاجرات زجرا (۲) فالتاليات ذكرا (۳) إن الهكم تواجد ( رب السموات والأرض وما بينهما ورب المشارق … إنا زينا السماء الدنيا بزينة الكواكب (۱) وحفظا من كل شيطان مارد ( لا يسمعون إلى الملأ الأعلى ويقذفون من كل جانب دحـورا ولهم عذاب واصب (1) إلا من خطف

الخطفة فأتبعه شهاب ثاقب (۱۰)

Hasr: 21-24

لو أنزلنا هذا القران على جبل لرايته خاشعا متصدعا من خشية الله وتلك الأمثال نضربها للناس لعلهم يتفكرون (٢١) هو الله الذي لا إله إلا هو عالم الغيب والشهادة هو الرحمن الرحيم (٢) هو الله الذي لاإله إلا هو الملك القدوس السلام المؤمن المهيمن العزيز الجبار المتكبر سبحان الله عما يشركون (۲۳) هو الله الخالق البارئ المصور له الأسماء الحسنى يسبح له ما في السموات والأرض وهو العزيز الحكيم
بـــــــــــــم الله الرحمن الرجــــــــــــ قل هو الله أحد و الله الصمد لم يلد ولم يولد و

ولم يكن له كفوا أحـد و

Felâk:

يـــــــــــــــم الله الرحمن الرحيــــــــ قل أعوذ برب الفلق ( من شر ما خلق (۲) ومن

شر غاسق إذا وقب (۲) ومن شر النفاثات في العقد (1) ومن شر حاسد إذا حسد (

Nâs:

بسم الله الرحمن الرحيم| قل أعوذ برب الناس (1) ملك النـاس (1) إله النـاس (3) من شر الوسواس الخناس (،) الذي يوسوس في صدور الناس .. من الجنة والناس (6)

Nevevi şöyle demiştir: Hadiste geçen ‘lemem’ kelimesi cin çarpmasının bir türü olup kişiye arız olur ve etki sine alır.

Önceki hadis, Allah Resulü’nün (sav) cin ve şeytan çarpması için koyduğu Kur’anî tedavinin de esasını oluşturmaktadır. Bu konu ileride detaylı olarak anlatılacaktır.

6. Eş’ari ‘Makâlât-i Ehlis-Sünnet vel-cemaat’ kitabında Ehli Sünnet imamlarının şöyle dediklerini nakleder: Cinni nöbetteki kişinin bedenine girer. Tıpkı Yüce Allah’ın buyurduğu gibi: “Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. ” (173)

7. İbn el-Kayyım el-Cevziyye dedi ki: Sara nöbeti iki sebeple olur: Bir türü habis ruhlardan kaynaklanır. Di ğer türü ise bayağı karışımlardan doğar. İkincisi yani ‘ba yağı ve düşük karışımlar’ın yol açtığı sara, doktorların ne denleri ve tedavisi üzerinde durdukları saradır. Habis ruh lardan kaynaklanan türüne gelince büyük imamlar ve akıl sahipleri bu türün varlığını da kabul edip dışlamazlar. On lara göre bu tür saranın tedavisi, hayırlı, ulvi ve yüce ruh larla yapılır ki bunlar meleklerdir. Onlar, bu kötü ruhlarla mücadele ederek onların izlerini silmeye ve etkilerini kır maya çalışırlar.

Hipokrat da bazı kitaplarında organik sarılığı zikretmiş ve bazı tedavi yollarını anlatarak şöyle demiştir: Bu ilaçlar sebebi organik ve karışımlardan kaynaklanan sarılık üzerinde yararlı olur. Ruhlardan kaynaklanan sarılığa gelince bu tedaviler onlarda işe yaramaz.
Bazı cahil, kendini bilmez, sefil yaratılışlı ve zındıklığı erdem gibi gören doktorlara gelince onlar ruhlardan kaynaklanan sarayı kesinlikle inkar eder ve kötü ruhların beden üzerinde etkisi olduğu hakikatini ikrar etmezler. Onların bu tavri, cehaletten başka bir şey değildir. Nite kim doktorluk mesleğinde bunun inkarını gerektirecek bir husus mevcut değildir. Duyular ve vücut bunun en açık kanıtlarıdır. Onların sarayı, bazı karışımların baskın olma sına bağlamalarına gelince bu, kısmen doğru olup tamamında doğru değildir. Eski tabipler sarayı ‘ilahî hastalık’ olarak isimlendirir ve onun ‘ruhlardan’ kaynaklandığını söylerlerdi.

Galinos ve başkaları ise verilen bu ismin tevilinden hareket ederek şöyle demişlerdir: Bu hastalığa ilahî has talık’ demelerinin nedeni, hastalığın illetinin kafa kısmın da oluşarak beyinde yerleşik olan temiz ilahî noktaya zarar vermesidir. Bu yorum, Galinos ve diğerlerinin söz konusu ruhları, onların hüküm ve tesirlerini bilmemelerin den kaynaklanmıştır.

Dinî inanıştan yoksun bazı tabipler ise, sadece vücut karışımlarından kaynaklanan saranın varlığını kabul etmişlerdir. Biraz aklı ve bu ruhlar ve etkileri hakkında bilgi si olanlar ise o tabiplerin cehalet ve akılsızlıklarıyla alay etmişlerdir.

İbn Kayyım, bu hususların altını çizdikten sonra şöyle der: “Hocamız sara hastalarına, onların içlerine yerle şen ruha hitap edecek birini gönderir ve şöyle derdi: Hoca sana diyor ki: Bu bedenden çık, bu yaptığın helal değildir. Bu söylenince saralı kimse ayılır, belki de kendisine nüfuz eden ruha bizzat kendi hitap ederdi. Bazen bedene giren ruh azgın olur ve hoca onu döverek çıkarırdı. Saralı kimse ayıldığında hiçbir dayak acısı hissetmezdi. Ben ve başka birçok kimse buna defalarca tanık olmuştuk. Hocam saralının kulağına çoğunlukla şu ayet-i kerimeyi okurdu:

افحسبتم انما خلقناكم عبثا وأنكم إلينا لا ترجعون (۱۱۰)

“Sizi boş yere yarattığımızı ve bize geri döndürülme yeceğinizi mi sandınız?” Bir keresinde başından geçen şöyle bir olayı anlatmıştı: Bu ayeti bir saralının kulağına okumuştum. Ruh ‘Evet’ dedi ve ayeti uzatarak okudu. Bunun üzerine bir sopa aldım ve boyun damarlarına doğru vurmaya başladım. Vurmaktan kollarımda derman kalmamıştı. Orada bulunanlar bu dayak yüzünden adamın ölüp gideceğini düşünmeye başlamışlardı. Dayak sırasında ruh şöyle dedi: Ben onu seviyorum. Ama o seni sevmiyor’ dedim. ‘Ben onunla hacca gitmek istiyorum’ dedi. O seninle hacca gitmek istemiyor’ dedim. En sonunda ‘Sana saygımdan onu bırakıyorum’ dedi. O zaman şöyle dedim: Hayır! Bilakis Allah ve Resulü’ne itaatten dolayı bırak. ‘Ondan ayriliyorum’ demesinden sonra saralı kişi oturdu ve sağına soluna bakındı. ‘Hocanın önüne nasıl getirildim?’ diye sordu. ‘Ya yediğin dayağa ne demeli?’ dediler. Adamcağız, ‘Benim bir günahım yok ki, hoca beni niye dövsün?!’
Atılan onca dayağı hissetmemiş olduğu belliydi.”

8. Şevkânî der ki: Sara iki türlüdür: İlki karışımlar dan kaynaklanan organik ve biyolojik olanıdır. İkinci türü ise cinlerden kaynaklanmış olabilir. Habis ruhlardan biri bedene girmiş olabilir. Ruhların insan bedenine girmeleri, onlarda hoşlarına giden bazı haller görmeleri veya eziyet etme isteklerinden kaynaklanır.

Bunlardan ilki, bütün doktorların varlığını kabul edip tedavi yollarını araştırdıkları sara türüdür.

İkincisi ise, doktorların çoğunluğu tarafından inkar edilirken bir kısmı tarafından kabul edilen sara türüdür. Bunun tek tedavi yolu, süflî kötü ruhların etkilerini silmek ve fiillerini geçersiz kılmak için ulvî iyi ruhların yardımına başvurmaktır.

Saranın bu türü Hipokrat tarafından da zikredilmiş ve büyük bilgin saralı hastanın tedavi yolunu belirttikten sonra şöyle demiştir: Tibbî tedavi ancak sebebi karışımlar olan sara türünde yararlı olur. Ruhlardan kaynaklanan sarada ise tibbî tedavi işe yaramaz…

9. Tabakâtu Ashabi’l-İmam Ahmed’ adlı eserde Ali b. Ahmed b. Ali el-Akberî’den şöyle bir rivayete yer verilmiştir: Dedi ki: Babam, dedem vasıtasıyla bana nakletti ki: Babam Abdullah b. Ahmed b. Hanbel’in mescidinde idim. Halife Mütevekkil ona bir arkadaşını göndererek ca riyesinin saralı olduğunu bildirmiş ve onun iyileşmesi için dua etmesini istemişti. İmam Ahmed abdest almak için kullandığı su havuzundan iki tahta nalın çıkartarak Halifenin arkadaşına verdi ve şöyle dedi: Müminlerin emirinin evine git ve o cariyenin yanına var. Sonra o cariyenin içindeki cinne şöyle de: Ahmed b. Hanbel sana diyor ki: Hangisini tercih edersin? Bu cariyeden çıkıp gitmeyi mi, yoksa bu nalınla yetmiş kez dövülmeyi mi?

Adam, gitti ve İmam’ın dediklerini aynen yerine getirip tembih ettiklerini söyledi. Cariyenin içine girmiş olan cin onun ağzından şöyle dedi: Baş üstüne. İmam Ahmed Irak’ta ikamet etmememizi emretse, orada da kalmazdık. O, Allah’a itaat eden bir insandır. Allah’a itaat eden kimseye her şey itaat eder. Bunları söyledikten sonra cariye den çıktı. Cariye bir daha sara nöbeti geçirmedi ve hayırlı evlatlar doğurdu.

İmam Ahmed vefat ettikten sonra cin tekrar musal lat oldu. Mervezî nalınları aldığı gibi cariyenin yanına git ti. Cin kadının ağzından şöyle dedi: Bu cariyeden çıkma yacağım. Sana da itaat etmem. Emrini kabul etmem. Ah med b. Hanbel Allah’a itaat ettiği için bize de ona itaat etmemiz emredilmişti.

10. İmam İbn Kayyım el-Cevziyye’nin el-Ruh’ adlı kitabında ruhun insan bedenine girişini inkar ederek ruhun hafif ve latif bir şey olduğunu bedenin ise ağır ve yoğun bir yapıya sahip olduğunu ileri sürenlere şöyle bir cevap verilmektedir: Bu iddia bir çok açıdan geçersizdir. Örneğin su, ağaca ve buluta girebilmekte, ateş demire işleyebilmekte, besinler, insan vücudunun bütün bölümleri ne nüfuz edebilmekte olduğu gibi cin de saralı kimsenin bedenine girebilir.
Görüldüğü gibi büyük imam Ibn el-Kayyim insan ru hunun bedene girişi gibi cin ve şeytanın da saralı kimse nin bedenine gireceğini ortaya koymaktadır.

11. İbn Kesir Yüce Allah’ın “Takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah’in emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği gö rürler” (178) buyruğunun tefsirinde şöyle der: Müfessirler arasında şeytan çarpmasını sara ile tefsir edenler vardır.

12. Şehit Seyyid Kutup ‘Fi Zilâli’l-Kur’an’ adlı tefsirinde “Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kim selerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar.” (180) ayet-i kerimesini şöyle tefsir etmiştir: Manevi olarak yapı lan hiçbir tehdit, bunun kadar fiziksel, somut ve canlı ola maz. Çarpılmış saralı insan portresi, günümüzde de her kes tarafından görülebilecek bir sahnedir.

13. Ibn Kesir aynı ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle demiştir: Yani onlar kıyamet günü kabirlerinden tıpki sa ra nöbeti geçiren ve şeytan tarafından çarpıtılan kimseler gibi kalkarlar. Bu, gerçekten çok çirkin bir kalkıştır.

14. Taberî, Bakara sûresinin 275. ayetinin tefsirini yaparken şöyle der: Şeytanın dünyadaki çarpması kişinin saralı olmasıdır. Ayetteki ‘Mess’ kelimesi ise cinnet geçir mek anlamındadır.

15. Kurtubi ise şöyle demiştir: Bu ayet-i kerimede cinlerden kaynaklanan sarayı inkâr ederek bunun mizaç tan kaynaklandığını, şeytanın insana giremeyeceğini ve çarpamayacağını söyleyenlere karşı bir delil mevcuttur.

16. Bagavî’nin aynı ayetle ilgili tefsirinde şöyle denilmektedir: Yani cinnet demektir. Çarpılmış kişi denildi ğinde mecnun kastedilir.

17. Hâzin tefsirinde ise şöyle denilmiştir: Ayetin an lamı şudur ki faiz yiyen kimse, kiyamet günü hareket etmekten aciz saralı kimse gibi kalkar.

18. İbn Atiye ise tefsirinde şöyle bir açıklama getirmiştir: Dünyada faizli alışveriş yapan kimse, saralı çarpılmış kimseye benzetilmiştir. Dengesiz hareketlerle çarpı lan kimseye ‘Delirdi, cinlendi’ denilmesi yaygındır. Ben zetmenin dayanağı, şeytanın çarpmasıyla hareketlerin dengesiz hale gelmesidir. Araplarda saralı kimse için çar pılma tanımı yaygın olarak kullanılan bir ifadedir.

19. Müfessirlerin bu anlamdaki açıklamaları ve diğer yorumları hayli fazladır. Dileyen kaynaklara müracaat edebilir.

20. Abdullah b. Ahmed b. Hanbel’den rivayet edildi ki: Babama şöyle dedim: Baziları, cinnînin insan bedeni ne giremeyeceğini iddia ediyorlar. Şöyle dedi: Yalan söylüyorlar oğul. Görmez misin ki cinnî onun ağzından konuşur.

21. İbn el-Kayyım, doktorların cin çarpmasıyla ilgili yaklaşımları hakkında şöyle demiştir:

Doktorlar arasında bilge ve akıl sahibi olanlar cin çarpması gerçeğini itiraf ederek inkar etme cihetine git mezler… Cahil, sefil mizaçlı ve inançsız bireylere gelince, dinsizliği fazilet olarak gören bu kimseler ruhların etkisiyle meydana gelen sarayı kabul etmeyerek ruhun beden üze rinde bu tür bir etkide bulunma ihtimalini inkâr ederler. Onlarınki cehaletten başka bir şey değildir…

Çağımız doktorları arasında da akıllı ve erdemli kim seler bulunmaktadır. Bunlardan biri olan ve Ezher Üni versitesi Tıp Fakültesi’nin ilk dekanı olan Prof. Muham met Mutâvi cin çarpmasının olabilirliğini kabul ederek bu konuda şöyle demiştir: “Bakara sûresinin 275. ayetinde zikredilen çarpılma ile, bu çarpılmadan kaynaklanabilecek hastalıkların sara, histeri ve benzeri psikolojik rahatsızlıkları kapsadığını söyleyebiliriz. Özellikle psikolojik endişe ler ve kuşkuculuk bunların başında gelir. Bu gibi rahatsızlıklarla insana eziyet eden şeytanî cinler bulunabilmekte ve bunlar kadın-erkek ayrımı yapmamaktadırlar.”
Prof. Mutâvi şunları da eklemektedir: Cinlerin er keklerden çok kadınlara musallat oldukları görülmektedir. Cinnî insan suretine büründüğünde uzun süre bu halde kalmaz. Bazen ondan ayrılır. İşte bu ayrılık anlarında kişi gayet sağlıklı ve dengeli biri gibi görülür. Hiçbir hastalık belirtisi göstermez. Kişiye musallat olan cinnî eğer şeytan ise kişi Kur’an dinlemekten hoşlanmayacak ve namazları ancak zorlama yoluyla kılacaktır. Kur’an okumak isteme yecek böyle bir hasta, tuvalette uzun süre kalmayı ve yalnızlığı tercih edecektir. İnsanlardan uzak kalmayı arzu edecektir. Yüce Allah buyurdu ki: “Kur’an’da yalnız Rab bini andığında nefret içinde sırtlarını dönüp giderler.” (İs ra/46) İşte bu gibi kimselerden cinni çıkarma vesilesi bu, yani Kur’an tilâvetidir. Bunlara Cin sûresi, Ayetel-Kürsî gibi Kur’an sûre ve ayetleri okunup “O ikisini korumak O’nu yormaz. O her şeyden Yüce ve Ulu’dur” ayeti tek rarlanır. Bu gibi rahatsızlıklarda Felak ve Nâs sûrelerini bolca okumak hem koruyucu, hem de tedavi edici olacak tir. Ayrıca Bakara sûresinin okunduğu eve şeytanın yak laşmadığı da unutulmamalıdır.”

3 İslam Üniversitesi’nde müderris ve Medine-i Münev vere’deki Mescid-i Nebevî’de vâizlik görevlerini yürüten Şeyh Ebu Bekir Câbir el-Cezâirî şunu anlatmıştır: Evimiz de yaşanan ve çok acılar çekip kötü etkilerinden uzun süre kurtulamadığımız bir olay hatırlıyorum. Sadiye isminde bir ablam vardı. Çocukluğumuzda bir gün evin alt tarafın dan çatıya hurma taşıyorduk. Bunun için kullandığımız ucunda sepet takılı bir ip kullanıyorduk. Aşağıda hurma doldurulan sepeti iple yukarı çekiyorduk. Bir keresinde de Sadiye ablam ipi çekmek istedi. Ama sepetin ağırlığına dayanamayıp çatıdan aşağı düştü. Meğer düştüğü yerde bir cin bulunuyormuş.

Ablamın üzerine düşmesi cinin canını yakmıştı. Cin, ablamdan intikam almaya başladı. Her hafta iki üç kez uykusunda geliyor ve onun boğazını sıkıyordu. Zavallı ab lam bu acıya dayanamayıp can çekişen bir koyun gibi havalara zıplıyordu. Cin, ancak ölü koyun gibi nefessiz kal dığında salıveriyordu. Bir keresinde ablamın ağzından bu işkenceyi niçin yaptığını haykırdı. Ablamın onun canını yaktığını söylüyordu. Cin sadece uykuda geliyordu. Yıllar geçiyor ve cin ablamın yakasını bir türlü bırakmıyordu.

Zavallı ablam bu acıları yaşayarak on yıl sonra vefat etti. Vefatı da yine cin yüzünden olmuş ve geldiği son ge ce ablamın boğazını daha fazla sıkı sıkmış, ablam ölünce ye kadar çırpınmaya devam etmiş, sonunda ruhunu teslim etmişti. Allah taksiratını affetsin. Bu olayı bizzat yaşa yıp gözlerimle görmüş biri olarak gözüyle görenin kulak tan dinleyen gibi olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Kitab ve Sünnet Işığında cin şeytan ve büyüden koruyucu dualar

BENZER KONULAR:

Cevapla