Paylaş
Siyer Ve İslam Tarihi
Question
İslam Tarihi Ve Siyerin Önemi
Soru: Bizi mazimizden koparmaya ve İslâmî Sîret hakkında konuşmaktan vazgeçirmeye çalışanlar var. Bu konuda sizin görüşünüz nedir?
Cevap: En geniş anlamıyla Siret-iNebevi, fiileri ve olaylarıyla Hz. Peygamber’in hayatını, muhterem sahabilerinin hayatını, onların Kur’an ve Allah’ın yüce dini uğrundaki cihat ve mücadelelerini, tabiilerin hayatını ve kıyamete kadar en güzel şekilde onların yolundan gidenlerin hayatını kapsar. Bunların hepsi, en geniş ve genel anlamıyla Siret-i Nebevi tâbirinin anlamı içindedir. Çünkü onların önderi ve rehberi Hz. Muhammed’dir. Tarihi şahsiyetlerin arasındaki en üstün ve en büyük şahsiyet Allah’ın Rasûlü Muhammed’dir. Diğerlerinin tümü, hidayetin ve gerçeğin yolunu Hz. Peygamber’den (s.a) öğrenmeye ve onun yolundan gitmeye çalışan insanlardır. O halde Sitrefin Hz. Pey-gamber’e nisbet edilmesinde ve onunla ilgi zaman diliminin asırlar ve devirler boyu sürmesinde şaşılacak bir yan yoktur.
Uygun zamanlarda ve münasip vesilelerle Siyer-i Nebevi ve İslâm Tarihi üzerine sohbetler geliştirmek hem dinimiz, hem kendimiz, hem de toplumumuz açısndan çok hayırlı bir faaliyettir. Hatta yapılmasında fayda ve hayır gördüğümz zaman bu münasebtleri ve vesileleri kendimizin icat etmesi de hayırlı bir iştir. Çünkü siret bir modeldir, bir tarihtir, bir yorumdur ve bir uygulamadır.
Evet, Siret bir modeldir. Çünkü bu Siretin en büyük temsilcisi olan Hz. Muhammed (s.a) yüce ahlakıyla, temiz ruhuyla, din ve Kur’an yolundaki büyük cihadı ve sıkıntılara güzelce katlanmasıyla siretin kahramanlarının en başında yer alır. Onun hayatında bütün nesiller için hayırlı, eğitici ve terbiye edici olarak kabul edilen en güzel örnekler vardır.
Onun ashabının ve ashabından sonra gelen tabiilerin hayatlarında da bu güzel örnekleri görmekteyiz. Onların hayatları birbirini izleyen olaylar ve içi boş hareketlerden ibaret değildir. Bilakis insanlara hem dinlerinde, hem dünyalarında, hem de ferdi ve sosyal hayatlarında yararlı olacak, ibretler, öğütler ve derslerle doludur.
Bilmiyorum, Tarihi ile Siret arasında bu kadar büyük bir farkı niçin hissediyorum. Ben sireti bir eğitim, bir öğretim ve bir terbiye unsuru olarak görürüm. Onda insanları hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülüğü engelleyen en güzel örnekler vardır. Fakat tarih dillerde ve sahifelerde dolaşan ve insanların birbirini boğazladığı bir takım olaylar zincidir. Bu olayları anlatanların ve yazanların ibret veya öğüt vermek gibi bir gayeleri yoktur.
Siret hakkında konuşmamız, hem de uzun uzun konuşmamız gerekir. Çünkü o bir model olmanın ötesinde ayrıca bir tarihtir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi o olaylarla ideal örneklerin arasını birleştiren bir tarih çeşididir. Hiç bir millet tarihsiz yaşayamaz. Şairler sultanı Ahmed Şevki tarihin kıymeti hakkında şöyle demektedir:
Tarihe değer ver! Bil ki onun sahifeleri, İtibarca Kitabullah’a çok yakındır
Kaynakları arasında gezinen niceleri, Yolculukları asırlarca süren bir akındır.
Sonsuzluğu iste, konağın olsun ebediyet Tarih, senin sonsuzluğa açılan bir kapmdır.
Tarihlerini unutan milletlerin misali İnsanlar içinde kaybolmuş köksüz bir ekindir.
Ya da hafızasını kaybetmiş bir biçarenin Geçmişle bağım kalmadı demesi ne hazindir.
Bir baksa şiirinde de şöyle der:
İşte insanların kitabı ve geçen günler Adem atadan kıyamete kadar.
Kader ona dilediğini güzelce yazdı. Telifi de inşası da pek mükemmeldir.
İslâm ümmetinin tarihine önem vermeye, onunla övünmeye ve onu derinlemesine incelemeye diğer milletlerden daha fazla ihtiyacı vardır. Çünkü İslâm Tarihinin bu hoşgörü dininin prensipleriyle sıkı irtibatı vardır. Zira o sadece bir milletin ya da sadece bir ülkenin tarihi değildir. Belli bir ailenin veya belli bir bölgenin tarihi de değildir. Fakat o iyiliğin öncüleri olan değerli insanların kabul ettikleri ve bütün güçleriyle dünyanın doğusuna ve batısına taşıdıkları (ilahi) bir mesajın tarihidir. Onlar barış yapıyorlar, savaşıyorlar, hücum ediyorlar, yurtlar ediniyorlar, yapıyor ve imar ediyorlardı. Ve onlar bu yüce ve ilahi akidenin sancağı altında yaşıyorlardı. Bundan dolayıdır ki İslâm davetinin neşrinin tarihiyle bu daveti neşredenlerin ve onun kaidelerini yeryüzüne yerleştirenlerin tarihi birbiriyle içiçedir.
Biz, Ebubekir’in, Ömer’in, Osman’ın, Ali’nin, Halid b. Velid’in, Tarık’ın, Kuteybe’nin, Ömer ibn Abd’il-Aziz’in Salahattin Eyyûbi’nin ve diğerlerinin tarihini incelediğimiz zaman, diğer insanlar gibi yaşayan, yiyen, içen, zevk alan ve yeryüzüne hakim olan insanların biyografilerini incelemiş olmuyoruz. Bununla beraber onların davetine iştirak eden, getirdikleri dinin hükümlerine bağlanan ve hayatları boyunca sadece Allah’ın rızasını elde etmek için cihad eden insanların tarihini de incelemiş oluyoruz. Onlar insanlar arasında dolaşan davetin canlı ve pratik unsurları olmuşlardır.
Siret hakkında konuşmamız gerekir. Çünkü o, özellikle Hz. Peygamber’in sözleri ve davranışlarıyla bu yüce dini prensiplerin bir yorumu ve açıklamasıdır. Peygamber bir önder ve liderdir. Ondan bu dini alan sahabiler ve tabiiler sadece onun nuruyla aydınlanmışlar ve onun rehberliğiyle hidayet bulmuşlardır. Hz. Peygamber bir pınardır, ashab-ı kiram da bu pınarın en hayırlı ziyaretçileridir. Zaman zaman müslü-manların safları arasında ortaya çıkan bazı sapık kimselerin yalan, iftira ve bühtan olarak insanlara şöyle dediklerini görmekteyiz: “Dinimizi sadece Kur’an’dan almamız gerekir, Kur’an’m dışında başka bir şeye dayanmamıza gerek yoktur.” Halbuki Kur’an-ı Kerim külli nassları ve genel prensipleri ihtiva eder, ayrıntıya ve cüziyyata girmez. Çünkü temel ve genel bir düstur, bütün ayrıntı ve yorumlan içine almaz. Hz. Peygamber’in sünneti bu genel düsturun açıklanmasını ve yorumunu üstlenmiştir.
Allah Teâlâ yüce kitabında bize namazı, orucu, zekatı ve haccı emretmiş ve muamelatla ilgili pek çok şeyin hükmünü koymuştur. Fakat bu farzların ayrıntısına girmemiş, nasıl yerine getirileceklerini uzun uzun anlatmamıştır. Bunlara dair açıklama ve tafsilat Hz. Peygamber’in sünnetinde bulunmaktadır. Sünnetin konumunu; onunla istidlali ve ona müracaatı hafife alanlar ya son derece cahildirler, ya da İslâm’a iğrenç bir tuzak kurmaktadırlar. Ne olursa olsunlar bunların yollarını düzeltmek için kendileriyle akli ve edebi bir mücadeleye ihtiyaç vardır.
Siret hakkında konuşmamız gerekir. Çünkü siret bu dinin tatbikidir ve Kur’an’ın uygulamasıdır. Kur’an’ın prensiplerinin uygulanması mümkün olmayan ve tatbik edilemeyen nazari prensipler olduğunu id-
dia eden sapıklar vardır. Fakat siret bu konuda onları susturacak ve iddialarını geçersiz kılacak yeterli bir belgedir. Rasûlullah’ın ve -Allah hepsinden razı olsun- onun ashabının elinde nazari Kur’an ameli Kür’an haline gelmiştir. İlk müslümanlar Kur’an prensiblerine sımsıkı sarılmışlar ve bu prensiplerle amel etmişler, böylece mutluluğa ve başarıya ulaşmışlar ve dünya onların sayesinde insanlık tarihinin en güzel çağma şahit olmuştur. Müslümanlar niyetlerini halis hale getirdikleri, azim ve gayretlerinde sadakat gösterdikleri, Allah’a kul olmaya yöneldikleri, O’nun helâlini helâl, haramını haram olarak kabul ettikleri zaman Allah’ın buna benzer bir saadeti tekrar gerçekleştirmesi asla imkansız değildir. O gün, mü’minler Allah’ın dilediği kimselere bahşedeceği yardımla sevineceklerdir.
Müslümanların ondan örnek almaları, tarihi, tefsiri ve uygulamayı öğrenmeleri için Rasûlullah’ın ve onun değerli sababilerinin siretine yönelmeleri gerekir. Bu, onların bu sireti kapsamlı bir şekilde biraraya getirmelerini, onu uydurma ve asılsız haberlerden temizlemelerini ve hem kendilerine hem de diğer insanlara en güzel şekilde sunmalarını gerektirir. İşte o zaman ondan en güzel faydalar elde edilir ve en güzel meyveler onun bahçesinden devşirilir.
Yüce Allah bu gerçeği bize şöyle haber vermektedir:
Andolsun ki Rasûlullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir. Mü’minler ise düşman birliklerini gördüklerinde: “İşte Allah ve Rasûlünün bize vaadettiği! Allah ve Rasûlü doğru söylemiştir” dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak imanlarını ve Allah’a bağlılıkların arttırdı. Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler vardır. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir, kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde sözlerini değiştirmemişlerdir. Çünkü Allah sadakat gösterenleri sadakatleri sebebiyle mükafaatlandıracak, münafıklara -dilerse- azab edecek, yahut da (tevbe ederlerse) tevbelerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (Ah-zab/21-24)
Düşmanların ve cahil dostların birbirinden farksız abartmaları ve tariflerine mukabil keşke yeryüzünün doğu ve batısındaki müslüman-lar da Siret-i Nebeviyeye hakkıyla ve yeterli ölçüde ihtimam göstermiş olsalardı.
BENZER KONULAR:
- Siyer nedir? Siyer nasıl öğrenilir?
- Siyer ne demek? Kısaca
- Siyer öğrenmek sizin için ne ifade ediyor ve sizce neden siyer öğrenmeliyiz?
- “Tevhid”, “Siyer” ve “Cahiliye” kavramları
- Kadının Kasiyer Olarak Çalışması
- Tümünü görüntüle.
- İslam Tarihinde ilk ayrılıklar hangi olayla ortaya çıktı ?
- İslam Tarihinde ilk cuma namazı nerede kılınmıştır ?
- İslam Tarihinde ilk Öğretmen kimdir ?
- İslam Tarihinde ilk mescid
- İslam Tarihinde ilk eğitim kurumu
- Tümünü görüntüle.
- Dini soru sor Cevap Al
- Dini soru sor Cevap Al Sitesi Hakkında Bilgi
- Dini soru sor kimin?
- Dini soru sor imamlar cevaplıyor
- Dini soru sorabileceğim site arıyorum ?
- Tümünü görüntüle.
Answer ( 1 )
Siyer ve İslam Tarihi, İslam’ın ilk yıllarını ve özellikle Peygamber Muhammed’in (s.a.v.) hayatını ve İslam’ın yayılış sürecini anlatan önemli disiplinlerdir. Her iki kavram da İslam’ın tarihsel gelişimi, dini öğretileri ve toplumsal değişimleri anlamak açısından büyük önem taşır. Bu iki alanı daha detaylı bir şekilde inceleyelim:
Siyer (Sevâir-i Nebi)
Siyer, Arapça “seyer” kökünden türetilmiş olup, “seyahat”, “yolculuk” veya “gidiş” anlamına gelir. Ancak, İslam literatüründe siyer, özellikle Peygamber Muhammed’in (s.a.v.) hayatını, onun İslam’ı tebliğ sürecini, mücadelelerini ve toplumsal gelişim üzerindeki etkilerini anlatan eserlere verilen isimdir. Siyer, hem biyografik bir inceleme hem de toplumsal, siyasal ve dini bir bağlamda İslam’ın ilk yıllarının hikayelerini anlatır.
Siyer Konularını İçeren Temel Başlıklar:
Peygamberin Doğumu ve Gençliği: Hz. Muhammed’in doğumu, ailesi, çocukluğu ve gençlik yılları.
İslam’ı Tebliğ Etmeye Başlaması: Hz. Muhammed’in ilk vahiy aldığı dönemi ve tebliğ faaliyetlerini.
Mekke Dönemi: Mekke’deki Müslümanların karşılaştığı zorluklar, müşriklerle olan mücadelesi.
Medine’ye Hicret: Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicreti, bu süreçteki olaylar.
Medine Dönemi ve İslam Devleti’nin Kurulması: Medine’de İslam toplumu ve devleti kurma, savaşlar ve barış anlaşmaları.
Peygamberin Vefatı ve Ardılları: Peygamberin vefatından sonra İslam toplumunun şekillenişi.
Siyer kitapları, genellikle tarihi belgeler, sahabe rivayetleri ve hadislerle desteklenir. En meşhur siyer kitaplarından biri İbn İshak’ın “Sîretü’n-Nebî” adlı eseridir.
İslam Tarihi
İslam Tarihi, İslam dininin ortaya çıkışından günümüze kadar olan süreci kapsar. Bu disiplin, İslam’ın sosyal, siyasal, kültürel ve dini evrimini inceler. İslam tarihinin ana hatları, Hz. Muhammed’in hayatından sonra İslam’ın genişlemesi, halifelik sisteminin ortaya çıkması, büyük İslam imparatorluklarının kurulması ve farklı coğrafyalarda İslam’ın gelişimi üzerine yoğunlaşır.
İslam Tarihinin Ana Temaları:
İslam’ın Doğuşu ve Yayılışı: İslam’ın doğduğu Mekke ve Medine, İslam’ın ilk yıllarında Arap Yarımadası’ndaki genişlemesi.
Dört Halife Dönemi: Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali dönemleri, İslam devletinin ilk yılları, fetihler ve iç çatışmalar.
Emeviler ve Abbâsîler Dönemi: İslam dünyasında siyasi egemenlik ve kültürel gelişmeler, Emevi ve Abbâsî devletlerinin kuruluşu ve yükselişi.
İslam Dünyasında Bilim ve Kültür: İslam dünyasında bilimsel, felsefi ve kültürel gelişmeler, İslam Altın Çağı.
Selçuklular ve Osmanlı İmparatorluğu: Türklerin İslam dünyasına etkisi, Selçuklu Devleti’nin kuruluşu ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselmesi.
Modern İslam Tarihi: İslam dünyasında Batılılaşma, sömürgecilik, bağımsızlık hareketleri, 20. yüzyılın başındaki büyük değişimler ve günümüz İslam dünyasının durumu.
İslam Tarihi, sadece Arap dünyasıyla sınırlı kalmaz; Pers, Hint, Türk, Endülüs ve Kuzey Afrika gibi farklı coğrafyalarda da önemli izler bırakmıştır.
Siyer ve İslam Tarihi Arasındaki İlişki
Siyer ve İslam Tarihi, birbirini tamamlayan iki alandır. Siyer, İslam’ın ilk yıllarındaki dini, kültürel ve toplumsal olayları derinlemesine ele alırken, İslam Tarihi daha geniş bir bakış açısıyla, İslam’ın dünya tarihindeki rolünü, etkilerini ve değişim süreçlerini incelemektedir. Siyer, aynı zamanda İslam’ın temel öğretilerini anlamak için bir temel sunarken, İslam Tarihi bu öğretilerin nasıl pratikte uygulandığını, farklı coğrafyalarda ve dönemlerde nasıl değiştiğini ele alır.
Siyer ve İslam Tarihi Eserleri
Siyer Kitapları:
İbn Hişam’ın Sîretü’n-Nebî (İbn İshak’ın eserinin kısa ve özetlenmiş hali)
Taberi’nin tarih eserleri
Ali İbn Hüseyin’in “Tarîhü’l-Hulefâ”
İslam Tarihi Kitapları:
İbn Khaldun’un Mukaddime’si (İslam tarihi ve toplumsal yapı üzerine)
Cevdet Paşa’nın Tarih-i Cevdet’i (Osmanlı tarihi)
Osmanlı Tarihçileri: Müneccimbaşı, Peçevî, Katip Çelebi gibi isimlerin eserleri.
Sonuç
Siyer ve İslam Tarihi birbirinden farklı alanlar gibi görünse de aslında birbirini tamamlayan iki önemli disiplindir. Siyer, İslam’ın ilk yıllarına dair derin bir inceleme sağlarken, İslam Tarihi daha geniş bir perspektiften bu sürecin evrimini ve İslam’ın tarihsel gelişimini anlamamıza yardımcı olur. Bu alanlarda yapılan çalışmalar, hem bireysel hem de toplumsal açıdan İslam’ı anlamak için vazgeçilmezdir.