Paylaş
Söz dinleme adabı
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
Dinleme Adabı ve Konuşma
Söz söylemenin bir adabı ve usulü olduğu gibi, söz dinlemenin de bir adabı vardır.
Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasullullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Bir mecliste oturup hikmetli söz (konuşma) dinleyip, sonra bu meclisten (bu mecliste arkadaşından dinlediği şeylerden) bahsederken işittiği şeylerin sadece kötü kısımlarını (hatalı yanlarını) anlatan kişinin durumu, şu adamın haline benzer: (o adam) bir çobanın yanına varır ve: ‘Ey çoban! Süründen bana bir koyun ver.’, diye talepte bulunur. Çoban (da): ‘Git de koyunların en iyisinin kulağından tut al (götür)”, der. Bunun üzerine adam gidip sürünün köpeğinin kulağından tutar.”” işitmek bir nimet, dinleme de meziyettir, İşitmeyen konuşamaz, duymayanlar da ne söyleyeceklerini bilmezler. Söz söylemesini bilmek kadar, söz dinlemesini de bilmek önemlidir. Halbuki bizde genellikle söz söyleme hususunda çok şeyler yazılır, çizilir, söylenir de dinleme konusunda fazla dikkat edilmez. Kur’an-ı Kerim’de tağutu reddeden ve Allah’a yönelen kulların özelliği şöyle beyan edilir: “O (kullarım ki), sözü dinlerler (dikkatle kulak verirler) de onun en güzeline uyarlar. İşte Allah’ın doğru yola ilettiği kimseler onlardır. Gerçek akıl sahipleri de bunlardır.”‘ İbni Abbas (r.a.) der ki: “Kişi, bir toplulukla beraber oturur; oradaki iyi, güzel, ya da kötü sözleri dinler, ama sonunda, dinlediği şeylerin en güzelini anlatır: diğerlerini ise terk eder (unutur).” Bütün bu hususta ve her şeyde, en güzelini seçen herkes, mutlular zünıresine Müslüman, dinlediği şeylerin en güzel olanlarına tabi olur ve işe yaramayan, çirkin ve faydasız sözlerin üzerinde durmaz, onları reddeder. Basiretinin keskinliği sebebiyle iyiyle kötüyü, güzelle çirkini birbirinden ayır eder. İşte bu uyanıklıklardan dolayı, ayette müminler övülmektedir:
“Ancak seni (can kulağıyla) dinleyenlerdir ki, davetine icabet ederler. Ölülere (gerçekleri dinleme konusunda ölü gibi davrananlara) gelince, Allah onları
Ayet-i Kerime’de geçen “işitenler-dinleyenler” vicdanları uyanık olanlar,
Doğruyla yanlışı birbirinden ayırmaya çalışanlar, kasten ve inatla kalplerinin kapılarını kilitlemeyenlerdir.”
“Daveti işiten ve icabet edenler, mü’minlerdir, ölüler ise kafirlerdir.””
Çünkü samimiyetle ve kabul edecek bir şekilde dinleyenler ancak imanı Kabul ederler.
Cehenneme girenler de dünyadayken gerçekleri dinlemedikleri ve akıllarını kullanılmadıkları için, bu duruma düştüklerini pişmanlıkla şöyle belirtirler:
“Ve diyeceklerdir ki: ‘Keşke onları (Peygamberleri) dinleseydik yahut anlasaydık. Şu azgın ateş ile cezalandırılanlardan
Bir mesajdan istifade edebilmek için, birinci şart dinlemek, iyi niyetle yaklaşmaktır. Gerçek olup olmadığını anlamak için üzerinde düşünmek ikinci safhadır.'”
Hadis-i Şerifte verilen örnek: ilim meclisine devam eden. Hikmeti dinleyen, ancak oradan çıktıktan sonra, o mecliste konuşulan hikmeti değil, varsa yapılan hataları gündeme getiren veya orada meydana gelen yanlışları, şahısların hatalarını anlatan kimsenin durumunu ortaya koymaktadır! Adam, bir Çobana gidiyor ve kesime elverişli bir koyun istiyor, çoban da izin veriyor ve koyunlardan en iyisini tutup götürmesini söylüyor, ama o adam ne yapıyor?
Gidip, iyi koyun diye sürünün köpeğinin kulağını tutuyor. Üstelik, bir sürüde yüzlerce koyun olurken, sadece birkaç köpek bulunur. İşte gerçekleri görmeyenlerin hali…
Demek ki, devam edilen ilim-hikmet meclislerinden istifade edebilmek için samimi olmak, can kulağıyla dinlemek, sözün en güzeline uymak, iyiyle kötüyü birbirinden ayırmak gerekmektedir.
Gerekli hassasiyet gösterilmez ve ilme, hikmete, güzele talip olunmazsa, koyunun yerine kelbin (köpeğin) kulağı tutulmuş olur, koyunla kelp karıştırılmış olur. Sürünün köpeği, belki de o adamı ısırır. Güzelliklere, ilme, hikmete talip olmayan, aktarmayanlar da vebal altına girer, ilim meclislerinden insanları soğutur ve kendisi de istifade edemez.
Dinlemeyi Öğrenmek
Bir düşünün “Dinlemeyi öğrenirsen fena konuşanlardan bile yararlanabilirsin” diyor.
Mevlana, o büyük ve çok faydalı eseri Mesnevi’ye “Bişnev” yani “Dinle” emriyle başlıyor. Bunu izah için Mesnevi’yi şerh edenler, çeşitli fikirleri ileri sürmüşlerdir. Tahirül-Mevlevi şu güzel açıklamayı getiriyor:
Tasavvufta şart-ı azara (en büyük şart) ve sebebi akdem (ilk ve önceki sebep); söylemek değil, dinlemektir.
“Gör zahidi kim sahibi irşâd olayım der, Dün mektebe vardı, bugün üstat olayım der.” meşrebinde bulunanlar, dinleyemedikleri için öğrenemezler. Süri ilimler (zahiri, görünürde olan ilimler) gibi manevi marifetle de kulak vasıtasıyla fem-i muhsinden telakki olunur (güzel ağızlardan dinlenerek alınır). Hz. Musa’ya vaki olan tecelli-i kelâmide:
“Şimdi vahyolunan şeyleri dinle.“‘ buyurmuştur. Enbiya ve evliya hazeratının yüksek sözleri mahz-ı nasihattir. Onlardan feyiz alabilmek için insanda işitir kulak ve müteessir olan kalp bulunmalıdır.
Tufanda helak olanlar, Hz. Nuh’un davetine kulak tıkayanlar idi. Cenab-ı Hak, onların bu halini şu ayetiyle bildiriyor:
“Kulaklarını parmaklarıyla tıkadılar, elbiseleriyle örttüler, küfürde kalmak için ısrar ettiler ve kibr-u azamet gösterdiler (kibirlendikçe Kur’an-ı Kerim’de: “Kur’an okunduğu vakit onu dinleyin ve sukut edin ta ki (Allah’ın rahmetiyle) esirgenmiş olasınız.” ile bize, dinlemek dersi veriliyor.
Söylemek; işitmek ve öğrenmenin neticesidir. Anadan doğma sağırlar, ses ve söz duymadıkları için dilsiz kalıyorlar.. Kuş yavruları bile bir müddet susuyorlar; analarını, babalarını dinliyorlar da öğrendikten sonra ötüyorlar…'”
Malumdur ki, söylemek, bir meseleyi anlatmak içindir. Bundan dolayı Muhatapta anlayış istidadı ne kadar çok olursa, konuşan da konuşma kabiliyeti de o nisbette olur. Dinleyenin anlamayışı, söyleyenin söylemesine manidir. “Cenab-ı Hak, dinleyenlerin hikmetleri kadar, vaizlerin lisanına hikmet telkin eder.” Dinleyenler ne kadar dikkatli dinlerlerse, vaizler de o kadar hikmetli söylerler.'”…işittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz! Affına sığındık. Dönüşümüz ancak sanadır.’
Yüce Mevla’mızın emrini işittikten sonra hemen itaat etmek ve uygulamak gerekmektedir. Emri işittikten sonra itaat edenleri, Allah bize örnek olarak gösteriyor: “Ey Rabbimiz! Gerçekten biz, ‘Rabbinize inanın’ diye imana çağıran bir davetçiyi işittik, hemen itaat ettik. Artık bizim günahlarımızı bağışta. Kötülüklerimizi ört. Ruhumuzu iyilerle beraber al Ey Rabbimiz!”” “Resule indirileni duydukları zaman, tanıdıkları gerçekten dolayı gözlerinden yaşlar boşandığını görürsün. Derler ki: ‘Rabbimiz! İman ettik, bizi, Hakk’a şahit olanlarla beraber yaz.”‘ Bunlar hep işiten, duydukları hakikatleri ve gördükleri gerçekleri kabul edenlerdir, Hakk’a teslim olanlardır. Peygamberimiz (s.a.v.); konuşanları, hutbeleri insanların dikkatli bir şekil-de dinlemelerini istemişlerdir. “cuma günü imam hutbe okurken, arkadaşına ‘sus’ desen, cumayı mahvetmiş olursun.”‘” “cuma günü, imam hutbe okurken konuşanın temsili; kitap taşıyan eşeğin tıpkısıdır. Ona ‘sus’ diyenin de alması yoktur.’‘ Sahabeyi Kiranı, Peygamberimiz (s.a.v.)’i, “Başına konmuş olan kuşu rahat-sız etmek istemeyen bir insandaki sükunetle dinterlerdi.”Cerir Abdullah Veda Haccı’nda Peygamberimiz (s.a.v.)’in, ‘İnsanları sus-tur’ dediğini ve susturduklarını, Rasûlullah (s.a.v.)’ııı da bundan sonra konuş-maya başladığını nakleder.”Mü’minin, mü ‘mine en güzel hediyesi, en üstün ikram’, hikmetli bir söz O üstün hediyeyi kabul etmek de en güzel bir meziyettir. Öyleyse konuşan kişi ve konuşulan söz dinlenmelidir, en güzel biçimde anlanmalıdır.
Hatibi Ayakta Bırakmak mı? Bir cuma namazı vaktinde Şam’dan Medine’ye bir ticaret kafilesi gelir ve kefile mensupları geldiklerinde, şehirlilerini haberi olsun diye def ve davul çal-maya başlarlar. Tam bu esnada Hz. Peygamber (s.a.v.) hutbe irad etmektedir. Davulun sesini duyan cemaat sabırsızlanır ve on iki kişi dışında hepsi kafilenin bulunduğu yere koşarlar. Çünkü o sıralarda Medine’de çok kıtlık ve sıkıntı vardı, gelen kervanda mal kalmaz diye sahabeler de acele ederler ve dışarı çıkarlar. Bu hususiyet Ayet-i Kerime’de şöyle beyan edilir: “Onlar, bir ticaret ve eğlence gördüklerinde seni ayakta bırakarak oraya koştular. De ki: Allah katında bulunan, eğ-lenceden ve ticaretten de daha hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlıdır.”
Peygamberimiz (s.a.v.) geride kalanlara şöyle hitap etmiştir: “Şayet sizler de onlarla birlikte gitseydiniz ve burada hiçbir kimse kalmasaydı, bu vadi ateşle dolacaktı.” Bu yasaktan sonra hiçbir kimse, burun kanaması veya herhangi bir sebeple Rasülullah (s.a.v.)’dan izin almadıkça, O’nun yanından ayrılmıyordu. izin almak isteyen şehadet parmağıyla izin istiyordu. Rasülullah (s.a.v.)’a eliyle işaret ederek izin istiyor, Rasülullah (s.a.v.) da eliyle işaret ederek izin veriyordu.”‘ Müslüman; ilme, ilim meclislerine düşkün insandır ve oralarda huzur bu-lur. Oralardan hakkıyla istifade edebilmek için oraların kurallarına uyar ve hem kendisi, hem de başkasının istifadesini sağlar. ilim ve hikmet meclislerinden elde ettiği güzellikleri, güzelleri başka kardeşlerine hediye ve ikram eder. Dinlemek bir meziyet olduğuna göre dinlemeyi de ihmal etmez. Güzel dinleme ve güzel nakletme olmadığı zaman yanlış anlamalar meydana gelir. Bu da fitneye sebep olur. Halbuki Müslüman, fitnenin baş düşmanıdır. Bunun yanı sıra dinlenilecek şeyleri de iyi seçmelidir. Dinlenilmeyecek şey-leri, işitilmesinde fayda olmayan sözleri dinleyerek boş zaman geçirmemelidir. Ahnef b.Kays (r.a.) şöyle uyarır: “Meclislerimizde ikide bir kadınları ve lezzetli yemekleri anmaktan vazgeçin. Benim en çok kızdığım adam, devamlı işkembe-si ve uçkurundan bahseden beyinsizdir.”
Öğrenilenler amel etmek ve yaşamak için öğrenilmelidir. Yoksa sadece hamallık için değil. Evet, konuşma bir sanattır, ya dinleme? 0 da ayrı bir sanattır ve bilginin sıhhatli akışını sağlama açısından çok önemlidir.
Söz söylemesini bilmek hakkında çok şeyler söylendi, biz de söz dinlemesini öğrenmek hususunu hatırlatmak istedik. Çünkü Müslümanlar arasında meydana gelen anlaşmazlıkların, tefrikaların temelinde konuşulan sözlerin iyi anlaşılmaması veya sözün sadece istismara müsait yan ve yönlerinin kullanıl-ması yatmaktadır. Aslında bu hususlarda dikkatsiz olanlarımız, hadis-i şerifte belirtildiği şekliyle; koyun almak isterken, köpeğe sarılanlardan olmaktadırlar. Bilhassa her şeyin maddeye göre değerlenclirildiği ve medyatik sömürü netice-sinde insanların asıl bilgilerden ve asıl bilgi kaynaklarından uzaklaştığı ve uzaklaştırıldığı ortamlarda, Müslümanlara daha çok görevler düşmektedir. Şunu da unutmamalıyız: Kusurlu bir lisanla veya iyi tanımlanmamış bula-nık kelimelerle muhakeme yapmak, fikir üretmeye kalkmak, hileli terazilerle tartı yapmaya benzediğinden güvenirliği azdır. Öyleyse hem konuşan, hem dinleyen sorumluluğunun farkında olmalıdır. Zira; “Her ne söz söylerlerse, yanında hazır bir gözcü vardır.”‘ uyarısı yapılmaktadır. Anlatma hususundaki hassasiyetimiz kadar, dinleme konusundaki dikkatsizliğimiz de önemlidir. Peygamberimiz (s.a.v.) ne güzel açıklıyor: “iyi adam iyi haber, kötü adam kötü haber getirir.”
Görgü ve adaplar
Answer ( 1 )
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Evvela insan dinlemeyi öğrenmelidir. Karşısındakine değer vererek dinlemelidir. Dinlemek karşıdakine değer vermektir. Şöyle bir söz söylenir Allah insana bir dil ve iki kulak vermiştir. Yani insan adeta iki defa dinleyip bir defa konuşmalıdır. Konuşulan sözlerin iyi dinlenilmesi gerekmektedir. İyi dinlenilmeyen bir söz, başkalarına iyi anlatılamaz. Bu da insanlar arasında hiçte hoş olmayan şeylere götürür.