Paylaş
Tasavvufta halvet nedir?
Question
Tasavvufta inzivaya çekilmek: HALVET
Arapça Halvet kesilmesinin yazılışı: الخلوة
Halvet, Süfinin belirli bir süre için halktan uzaklaşarak bütünüyle Hakk’a yönelmesine denir.
Sözlük anlamı “baş başa kalmak” veya “yalnız kalmak” olan “halvet“, tasavvufi bir terim olarak halktan uzaklaşarak tenha bir yerde Hak’la beraber olmayı ifade eder. Tasavvufta, halkın arasından uzaklaşarak tek başına tenha bir yere çekilmek anlamına gelen uzlete de büyük önem verilir. Tasavvufun ilk dönemlerinde “halvet“, “inziva” ve “uzlet” kelimeleri benzer mânalarda kullanılmıştır. Çünkü bu dönemde şartları ve uyulması gereken kuralları belirlenmiş bir halvet uygulaması pek bulunmamaktadır. Sonraki dönemlerde halvet kavramı anlam daralmasına uğrayarak uzletin süresi, şekli ve uyulması gereken şartları belirlenmiş halini ifade için kullanılmıştır. Buna göre halvet; sâlikin yani müridin, şeyhinin gözetiminde belirli bir süreyle belirli bir mekânda inzivaya çekilerek zaruri ihtiyaçlarının dışında dünyayla olan irtibatını kesmesi ve bütünüyle Allah’a yönelmesini ifade etmektedir. Bu şekilde bir halvet uygulaması Kadiriyye, Sühreverdiyye, Kübreviyye ve Halvetiyye gibi tarikatlarda müridin eğitiminde bir metot olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte aralarındaki anlam yakınlığı sebebiyle daha sonraki dönemlerde de zaman zaman halvet ve uzlet kavramları birbirinin yerine kullanılmıştır.
Halvetin süresi, müridin durumuna ve içinde bulunulan şartlara göre değişiklik göstermektedir. Mesela Kübrevî şeyhi Nureddin el-İsferâyînî, bir seferinde müridi Alâüddevle-i Simnânî’yi iki haftalığına halvete sokmuştur. Bununla birlikte en yaygın uygulama halvetin kırk gün sürmesidir. Kırk günlük halvet için Arapça’da “kırk” anlamına gelen “erbain” kelimesi kullanılmaktadır. Erbaîn yerine Farsçada “kırk” anlamındaki “çihil” kelimesinden gelen “çile” kelimesi de kullanılır. Kırk günlük halveti tamamlamaya Türkçe’de “erbain” veya “çile çıkarmak” denir. Halvete girilen özel mekânlara ise “halvethane” veya “çilehane” ismi verilir. Sûfiler halvetin süresini kırk gün olarak belirlerken, “Musâ ile kırk gece için sözleştiğimizi hatırlayın” (el-Bakara 2/51) ve “Biz Mûsâ ile otuz gece için sözleşmiş, buna on gece daha eklemiştik. Böylece rabbinin belirlediği süre kırk gece olmuştu” (el-A’râf 7/142) âyetlerine dayanmaktadır. Tasavvufun ilk dönemlerinde özel anlamıyla halvet uygulamasına pek fazla rastlanmadığı için söz konusu dönemde yazılan tasavvufi eserlerde bu anlamdaki halvet konusuna yer verilmemiştir. Halvetin âdap ve şartlarından sistematik olarak ilk bahseden kişi Gazzâlî (ö. 505/1111), ilk defa ayrıntılı bilgi veren kişi ise Ebû Hafs es-Sühreverdi’dir (ö. 632/1234).
Tasavvufi anlayışa göre yeryüzüne gönderilen insan, Allah’tan uzaklaşmış ve O’nunla arasına birtakım perdeler girmiştir. İnsanın gündelik meşgalelerden ve rızık endişesinden sıyrılması, onu bu perdelerden kurtararak Allah’a yaklaştırır. Kırk gün süreyle rabbine yönelen kimseyle rabbi arasındaki perdeler, tamamen açılmış olur. Bu perdelerin açılmasıyla kul, ilim ve marifet (tecrübi bilgi) elde eder.
Tasavvuf eğitimi almakta olanların halveti, mürşidin izni ve gözetimi altında olmak zorundadır. Halvete girmek isteyen sâlik, önce bir hazırlık devresinden geçer. Halvet için ilk şart hâlis niyettir. Daha sonra sâlik seccadesini ve elbiselerini tertemiz bir şekilde hazırlar, guslederek iki rekât namaz kılar, günahlarından tövbe eder. İçindeki haset, kin gibi kötü sıfatlardan arındıktan sonra halvethaneye girer. Halvethane bir kişinin namaz kılabileceği kadar genişlikte olmalı, hiçbir yerden içeriye ışık girmemelidir. Halvete giren mürit abdest almak ve cemaatle namaz kılmak dışında bir sebeple dışarı çıkmamalı, çıktığında da etrafına bakınmamalıdır. Halvete giren kimse, duyu organlarının dış dünyayla irtibatını kesmelidir. Bunun gayesi insanda bulunan bâtınî (manevi) duyu organlarının açılmasını sağlamaktır. Bâtınî duyuları açılan kimseye gayp pencereleri açılır ve bu kişi gayp âlemini seyretmeye başlar.
Halvetteki dervişin devamlı abdestli olmak, devamlı oruçlu olmak, devamlı sükût etmek, devamlı zikirle meşgul olmak, aklından her türlü düşünceyi uzaklaştırmak, gönlünü devamlı şeyhiyle birlikte tutmak ve daima Allah’ın rızasını gözetmek gibi şartlara titizlikle uyması gerekir. Şartları yerine getirilmediği sürece halvetten umulan faydanın tam olarak elde edilmesi mümkün değildir. Halvetteki dervişi kuluçkaya yatan bir kuşa benzeten Kübrevi şeyhi Necmeddîn-i Dâye (ö. 654/1256), yumurtadan civcivin çıkmasının bazı şartlara bağlı olması gibi halvetin fayda sağlamasının da bazı şartlara riayetle mümkün olacağını söylemektedir.
Halvete girmenin gayesi, zamanı değerlendirerek ve kendini yapılması hoş olmayan davranışlardan alıkoyarak Allah’a yaklaşmaktır. Halvete giren kimsenin muradı, yalnızca Hak olmalıdır. İhlaslı kullar, Allah’a olan yakınlıklarını arttırmak, kendilerini her türlü dünyevî bağdan kurtarmak, nefislerini tanımak, şeytanın hilelerini öğrenmek, riya şüphesi olmadan Hakk’a kulluk edebilmek için halvete girerler. Manevi zevk elde etmek veya keramet sahibi olmak gibi gayelerle halvete giren kimsenin maksadı Hak değil demektir.
Kırk günlük halvet için kullanılan çile kavramı, Mevlevilik’te farklı bir anlam kazanmış, bu tarikatta bin bir gün süren manevi eğitim çile kavramıyla ifade edilmiştir. Mevlevi çilesi, dergâhta on sekiz ayrı hizmetin yerine getirilmesiyle uygulanan bir eğitim metodudur. Bu tarikatta seyrüsülükünü (manevi eğitim) tamamlamak isteyen dervişin bu hizmetleri sırasıyla yerine getirerek bin bir günlük süreyi tamamlaması gerekmektedir. Bu hizmetlerin yerine getirildiği yer, mevlevihanenin “matbah-1 şerif” olarak isimlendirilen mutfağıdır. Mevlevî seyrüsülüküne girmek isteyen talip, önce belli bir süre (üç ile on sekiz gün) “saka postu” denilen yerde oturtulur. Bu süre zarfında dizleri üzerinde postta oturan talip yapılan hizmetleri seyrederek bu işi yapıp yapamayacağına karar verir. İsteğinde israrlı olan talip bu sürenin sonunda matbaha kabul edilerek belirlenmiş olan vazifeleri yapmaya başlar. Bu on sekiz vazifeyi tamamlayıp dedelik makamını elde eden derviş, daha sonra hücresine götürülerek burada on sekiz gün halvette kalır. Bunu da tamamladıktan sonra artık dergâhta hücre (özel oda) sahibi bir dede (şeyh) olur. Bu süreyi tamamlamaya çileyi tamamlamak, tamamlayamadan çileyi bırakmaya “çileyi kırmak” denmektedir. Çiledeki dervişe de çile çeken mânasına gelen “çilekeş” adı verilir.
Arapça’da ortaya çıkmak, açık olmak mânasına gelen “celvet” kelimesi, tasavvufi bir terim olarak halvetten çıkıp insanların arasına karışmayı ifade eder. Bu kavram aynı zamanda halk içinde Hak’la olmak anlamına gelmektedir. Toplum içinde yalnızlık anlamındaki, “halvet der-encümen” ifadesi de halk içinde bulunmakla birlikte gönlün Hak ile olması demektir. Bu anlayış, “O evlerde öyle yiğit adamlar vardır ki ne ticaret ne de alışveriş onları Allah’ı zikretmekten, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyar” (en-Nûr 24/37) âyetine dayanmaktadır. “El kârda, gönül yârda” cümlesinde ifadesini bulan halvet der-encümen, Nakşibendiyye tarikatının esaslarından biridir. Sohbeti ve hizmeti esas alan bu tarikatın prensipleri arasında halvet uygulaması bulunmamaktadır.
Diyanet Temel İslam ansiklopedisi
BENZER KONULAR:
Answers ( 3 )
Halvet, bir şeyhin gözetiminde ve genellikle çilehâne olarak adlandırılan özel mekânlarda gerçekleştirilen kırk günlük mânevî eğitim tecrübesidir.
Tasavvufta manevî-ruhî bir eğitim olarak uygulanan halvet/uzlet, hemen hemen bütün dinlerde rastlanmaktadır. Ancak zahid ve sufîlerin eğitimlerinde halvet/uzlet uygulamalarına yer vermelerinin nedeni; Hz. Peygamber’in vahiy öncesi inzivaya çekilmesini sünnet olarak telakki etmeleridir. Salikin halvet eğitimindeki asıl amacı, nefsi tezkiye ve kalbi tasfiye ederek Hakk Teâlâ’ya kurbiyet kesp etmektir.
Ancak bu kurbiyyeti kazanan sufi, ömür boyu uzlet hayatını tercih etmemiştir.
Çünkü o artık Allah’ın ahlakı ile ahlaklandığından halk içinde de halvet hayatı yaşayabilecek olgunluğa ulaşmıştır. Bu olgunluğu kazanan sufi halka hizmeti Hakk’a hizmet olarak telakki ettiğinden toplumsal hayata katılmıştır.
Bu amaca matuf olmayan halvet/uzlet hayatına, sufiler itibar etmemişlerdir.
Halvet
Hocam selamın aleyküm size bir kaç sorum olacak
1.ben 3 gün helvette riyazet orucu tutmak istiyorumda ama helvet yerde anne ve babanın olmasında bir sakınca varmı
2. Riyazet orucu için nasıl niyet edilir
3. helvetteyken annem veya babam soru sorduğunda yapmam gerekiyor
Tasavvufta “halvet”, manevi tecrübe ve derinliğe ulaşma amacıyla kişinin izole bir ortamda yalnız kalmayı tercih etmesini ifade eder. Halvet, bireyin dış etkilerden ve dünyevi meşguliyetlerden uzaklaşarak yoğun bir konsantrasyon ve içsel çalışma sürecine girmesini sağlar.
Halvet, tasavvufi disiplinlerin bir parçası olarak kullanılan bir uygulamadır. Bir mürid veya derviş, zikir, meditasyon, dua veya manevi okumalar gibi manevi pratiğini yoğunlaştırmak ve Allah’a daha yakın bir bağlantı kurmak amacıyla halvet mekanına çekilir. Bu süre zarfında dış dünyayla bağları azaltır ve içsel keşiflere odaklanır.
Halvet, iç huzurun, yoğunlaşmanın, nefsin terbiyesinin ve manevi derinliğin gelişmesine yardımcı olabilir. Ancak tasavvufta halvet pratiği, ustaların gözetimi altında gerçekleştirilmelidir, çünkü yanlış anlaşılması veya kötüye kullanılması durumunda olumsuz sonuçlara yol açabilir.