Tefviz nedir? Dini kavram olarak Tefviz ne demek

Question

Tefviz (Aklın Acze Düştüğü Hususları Allah’a Havale Etmek)

Tefviz nedir Dini kavram olarak Tefviz ne demek

Tefviz genel olarak aklın idrak etmekten veya kuşatmaktan acze düştüğü her bir hususu Yüce Allah’a havale etmesi olarak bilinir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” Selefe göre bundan maksat, sınırları belirli olarak ifade edilecek olursa, Yüce Allah’ın zatının ve sıfatlarının keyfiyeti bilgisini ve şer’i emir ve yasaklarındaki hik metinin teferruat ve inceliklerini Yüce Allah’a havale etmektir. Çünkü onlara göre, bunlara dair bilgiye sahip olunmaması, bunların yokluğunu gerektirmez. Çünkü bir şeyin bilgisinin bulunmaması, -Ibn Teymiyye’nin dediği gibi onun yokluğunu bilmek demek değildir.

Halefe -eskileriyle ve yenileriyle kelâm ehline- göre manasına gelince; kendilerinin kural ve inançlarıyla çatışan, kendilerine uygun te’vilini bulamadıkları ve nassin zahirinin kastedilmemiş olduğuna inanmakla birlikte, redde demedikleri sabit şer’i nasların anlamlarını tefviz etmektir.

Böylelikle selef ile halef arasındaki tefvizin anlamıyla ilgili farklı anla yışlar açıkça ortaya çıkmaktadır. Çünkü selef nasların anlamlarını bilmekte ve onlara inanmaktadır. Bu anlamlara da nassın zahiri delalet etmektedir. Onlar, halefin aksine yalnızca keyfiyetin durumunu Yüce Allah’a tefviz ederler (ha vale ederler). İmam Malik, kendisine istivaya dair soru soran kimseye verdiği cevap ile selefin tefvize dair yöntemini şöyle özetlemektedir: “İstivanın ne demek olduğu bilinmektedir. Keyfiyeti ise bilinmemektedir. Ona dair soru sormak bid’attir, ona iman etmek ise vaciptir.”

Böylelikle, “Selefin sükût etmesi ve bu anlamların bilgisinin Yüce Allah’a havale edilmesi şeklindeki görüşü daha esenliklidir ve uyulmaya daha değer dir” diyenlerin sözlerinin hatalı olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Çünkü ilk üç asırda tefvizin kabulü bilinmemektedir. Bu Hicri 4. asırda ortaya çıkmıştır. Bazı ihtiyarî sıfatlara dair naslar hakkında bunu ilk olarak dile getiren Ebu Mansûr el-Maturidi (H. 333) ile Ebu Hasan el-Eş’arî’dir (H. 324). Onlar, bunu nasları kabul etmekte selefin yöntemiyle kelâmcıların dayandıkları ve kesin zannettikleri Yunan felsefesinden kaynaklanan aklî yöntem arasında orta yolu bulma çabası vesilesiyle dile getirmişlerdir. İbn Teymiyye şöyle diyor: “Onla rin yanılgıları şu zanna sahip olmalarından kaynaklanmaktadır: Güya selefin yöntemi fikhetmeksizin Kur’ân ve hadis lafizlarına soyut bir imandan ibaret tir. Onların Yüce Allah’ın haklarında, “Onların arasında kuruntu dışında kitabın ne olduğunu bilmeyen ümmiler de vardır. Onlar yalnız zanna tabi oluyorlar” buyurduğu ümmiler ayarında olduklarını düşünüyorlardı. Yine
onlar halefin yolunun ise, “çeşitli mecazlar ve garip lafızlarla gerçek anlam larından uzaklaştırılmış nasların anlamlarını ortaya çıkarmak” olduğunu dü şünmüşlerdi. İşte bu bozuk zan, muhtevası İslâm’ı geriye atmaktan ibaret olan böyle bir görüş ortaya atmayı gerektirmiştir.”

Bu görüşün yayılma sebeplerinden biri de avama tefvîz yapmak zorunda olduklarına dair yapılan mutlak çağrıdır. Bu çağrı da avamın inançlarına zarar gelme korkusu iddiasıydı. Böyle bir şey de onların cahil bırakılmaları ve ma budları Yüce Allah’ı bilmekten alıkonulmaları sonucunu vermiştir.

Naslar ile ilişki kurmada bu yolun tehlikesinden dolayı bazı kelâmcıların açıkça ifade ettikleri birtakım tehlikeli sonuçları açıklamak istiyoruz. Onların belirttiklerine göre, nasların zahirlerinin delalet ettiğine inanmak küfürdür. Buna bağlı olarak, düşünüp tefekkür etmeye delalet eden âyetlerin anlamları ni reddetmek ve mü’minler için şifa ve rahmet olan âyetlerden de yararlanma mak söz konusu olur. Yine bu naslarla amel etmemek ya da bunların hükmü ne başvurmamak gerekir. Tefvizin salih selefin mezhebi olduğunu söylemek; Hz. Peygamber’i ve onun ashabını kötülemek ve onları Allah’ın sıfatlarından söz eden âyetlerin ve hadislerin anlamlarını bilmemekle itham etmektir. İbn Teymiyye, Esâsu’t-Takdis adlı eserinde böyle bir yanlış kanaati şu sözleriyle çürütmektedir: “Pek çok delil, Kur’ân-ı Kerîm’de, Hz. Peygamber’in ve as habının anlamını bilmediği çok sayıda âyet vardır’ diyenlerin sözlerinin kesin olarak bâtil olmasını gerektirmektedir. Böyle bir iddiada, Yüce Allah’ın ku runtu dışında Kitab’ı bilmedikleri için yermiş olduğu kimseleri övmek de söz konusudur. Oysa Yüce Allah, ‘Onların arasında kuruntu dışında Kitab ‘in ne olduğunu bilmeyen ümmiler de vardır. Onlar yalnız zanna tabi oluyorlar buyurmaktadır.”

Son olarak şunu da belirtelim: Bu tehlikeli yolun -tefviz- sonuçlarından biri de Allah’ın sıfatlarıyla ilgili nasların anlamı hakkında söz söylemiş ve Yüce Allah’a yakışan şekli ile zahiri anlamlarına itikat etmiş selefe dil uza tip tenkit etmektir. Bu iddiayla birlikte, ayrıca icmanın kökünden iptal edil mesi de gerekir. Mezheplerin görüşlerine dair eser yazan kimseler, tefvizin Ráfiziler’e bağlı bazı aşırı gruplar hakkında söz konusu olduğunu belirtmek tedir. Abdulkâhir el-Bağdadi, el-Fark beyne ‘l-Firak adlı eserinde şöyle diyor: “Rafiziler’den Mufavviza olanlara gelince; bunlara göre Yüce Allah, öncelikle Hz. Muhammed’i yaratmış sonra da âlemi yaratıp onun tedbir ve idaresini ona havale etmiştir. Daha sonra Hz. Muhammed âlemin çekip çevrilmesi işini Ali b. Ebi Talib’e vermiştir. Buna göre, Hz. Ali ikinci müdebbirdir. Bu firka Mecusilerden ve Hıristiyanlardan daha kötüdür. Dolayısıyla Râfiziler’in Mufavviza grubunu İslâm firkaları arasında sayan kimse, Mecûsîler’le Hıristi yanları İslâm firkaları arasında sayan kimse durumundadır.”

BENZER KONULAR:

Dini Soru Cevap

Her soru cevap verilmeye değerdir, yeter ki aynı konu bize sorulmuş olmasın ve kurallara uygun sorulsun. Lütfen soru yollamadan önce aynı konu var mı diye \\\\"ARAMA\" yapınız. Konu altına yazılan sorulara öncelik tanıyoruz.. Bilginize

Takip Et

Answer ( 1 )

    0
    2025-02-15T02:14:30+03:00

    Tefviz (تفويض), İslamî bir kavram olarak, kişinin kendi iradesiyle çözemediği, aklının aciz kaldığı konuları Allah’a havale etmesi, yani Allah’a tam bir güven ve teslimiyet içinde olması anlamına gelir. Kelime olarak “havale etmek, teslim etmek” anlamına gelir.

    Dini Anlamı:
    Tefviz, özellikle kader, rızık, ölüm gibi insanın mutlak kontrolü dışında olan meselelerde Allah’a güvenmeyi ve O’nun takdirine razı olmayı ifade eder. Müslüman, elinden gelen çabayı gösterdikten sonra sonucu Allah’a bırakmalı ve O’na tevekkül etmelidir.

    Kur’an’da Tefviz:
    Bu kavram, Hz. Musa’nın şu duasında da geçer:

    “Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını hakkıyla görendir.”
    (Mü’min Suresi, 40:44)

    Bu ayet, tefvizin, insanın gücünün yetmediği durumlarda teslimiyet göstermesi gerektiğini vurgular.

    Tefviz ile Tevekkül Arasındaki Fark:
    Tevekkül: Kişinin üzerine düşeni yapıp sonucunu Allah’a bırakmasıdır.
    Tefviz: Tamamen Allah’a teslim olmak, kendini O’na havale etmektir. Daha derin bir teslimiyet içerir.
    Tefviz, kişinin ruhunu huzura kavuşturan, Allah’a olan güveni pekiştiren önemli bir manevi mertebedir. Özellikle zorluklar karşısında sabretmek ve Allah’a sığınmak tefvizin temel unsurlarındandır.

Cevapla