Şeytanın vesvese vermedeki amacı nedir?
Şeytan inanmış, imanı sağlam, ibadetlerini yerine getiren mü’minin kalbine girip, onu küfre sevkedemez.
Ve, hiçbir zaman onun kalbinde Allah (cc)’ın marifet ve muhabbetinin, Peygamber (sav)’in sünnetine ittiba ve iktida düşüncesinin yerini alamaz; ona ibadetlerini terk ettirme mevzuunda başarı kazanamaz.
Çünkü mü’min, her şeye rağmen sürekli terakki etmekte, Allah (cc)’a yakınlık kazanmakta ve ruhuyla, duygularıyla, cismiyle nurdan bir sarmal içinde yükselmektedir.
Bu durumda şeytan, “Hiç olmazsa son mevziinden ona taş atayım; vesvese oklarıyla kalbini bulandırmaya ve ibadetlerindeki huzurunu bozmaya çalışayım. Belki onu meşgul ederim; ederim de, “bu da ne? dinden mı çıktım? Allah beni kapısından kovdu mu” der, vesveseye sahip çıkar ve derken “Bu kadarı da çekilmez ki” deme noktasına varır” umuduyla, mü’mine vesvese oklarını göndermeğe başlar.
Bu oklara ma’ruz kalan vesveseli mü’minin başka zamanlarda aklına gelmeyen şeyler, namazda aklına üşüşür: Abdest aldıktan sonra, “Acaba kolumu yıkadım mı, başımı meshettim mi?” der ve tekrar abdest alır; bir daha, bir daha derken, artık abdest de, diğer ibâdetler de ona zor gelmeye başlar ve -Allah (cc) korusun- sonunda hepsini bırakıverir; neticede de, zaten hedefi kendisini ibadetlerden soğutmak olan şeytanın oyuncağı haline gelir.
Vesveseler ibadetle alâkalı olabileceği gibi, akide ile ilgili mevzularda da olabilir. Bunun ötesinde şeytan, günahları süsleyerek hayali bulandırır, hissiyatı tahrik eder ve insanı akıl, mantık, muhakeme dinlemez bir hezeyancı/abuk sabuk konuşan kişi haline de getirebilir.
Answers ( 11 )
Vesvese ve kurtuluş yolları..
Kelime olarak “şüphe, işkil, kuruntu, tereddüt; kalbe gelen asılsız kötü ve sinsi düşünce” mânâlarına vesvese bir şeytan işidir.
1. Vesvese nedir?
Şeytandan kaynaklanan bir musîbettir. Şeytanın kalbi kurcalaması, karıştırmasıdır. Zira şeytanın emeli kalbi bozmak, onu işe yaramaz hâle getirmektir.
…
2. Vesvesenin özellikleri:
2.1. Vesvese bir hastalıktır..
Öncelikle vesvesenin bir hastalık olduğunu kabul etmek lâzımdır. Vesvesenin hastalık olduğuna inanmalı. Çünkü hasta bir insan hastalığını kabullenirse çareye başvurur, derman kapılarını çalar; tedavi olmaya ve ilaç kullanmaya çalışır. Ancak vesveseyi normal bir şey gibi kabul eder, “Benim bir şeyim yok, sağlığım sıhhatim yerinde, neyim var ki?” der, teşhisi kabul etmez, tedaviye yanaşmaz ve ilâçları reddederse, işte o zaman asıl sıkıntı başlamış demektir. Demek ki birinci mesele, vesveseye kapılan insanın bunu anormal bir durum olarak kabul etmesidir.
2.2. Vesvese bir evham ve kuruntudur..
Evham vehimler demektir. Vehim de isteğimiz dışında kalbe ve zihnimize ilişen, şüphe ve tereddüte sebep olan bâtıl düşünce, sebepsiz kuruntulardır. Aynı zamanda yersiz bir korku, yanlış bir kanaat; gerçekte varlığı olmadığı halde varlığına inanılan şeylerden ibarettir.
2.3. Vesvese şüpheler ve tereddütler zinciridir..
Vesvese insanın şüphelerini arttırır. Tereddütlerini çoğaltır. Düşünce melekesini dumura uğratır. İnsanı sağlıklı olarak düşünemez hâle getirir. Yani vesveseye kapılan insanın kafası işlemez duruma gelir. Zihni durur, muhakeme gücü zayıflar. İrade hâkimiyetini kaybeder. Böyle bir hâle düşmeyi kim ister? Elbette hiç kimse…
2.4. Vesvese bir musîbet, bir belâdır..
Musîbet ve belâ insanı öyle bir hale getirir ki, bir kaç günlük, bazen bir kaç haftalık dayanma gücünü bir anda harcar. Kişiyi sinir küpüne çevirir; “Bu musîbetten, bu dertten, bu hastalıktan kurtulamam artık” gibi bir kanaate vardırır.
2.5. Vesveseye ehemmiyet verdikçe şişer, ehemmiyet vermezsen söner
İnsan vesveseye önem verdikçe, ciddiye aldıkça, insanın bütün âlemini ve duygularını kaplar. Kafaya taktıkça takılır, kalır. Üzerinde durdukça durulur, yorum üstüne yorum yaptıkça dal budak salar gelişir, şişer ve balon olur. Fakat önemsenmez, değer verilmez, üzerinde durulmazsa kaybolur gider.
2.6. Vesveseye büyük nazarıyla baksan büyür, küçük görsen küçülür..
İnsan vesveseyi gözde büyütürse büyür, küçük görürse hemen küçülür. Bazen insanın hayaline incecik bir ip ilişir. Dikkat edilir, üzerinde durulursa biraz sonra o incecik ip halat gibi kalınlaşıverir. Yine bazen loş bir ışıkta kalan insan, bir ipe bakıp dururken bir süre sonra o ip gözünde yılan gibi sallanmaya başlar ve kendi kendini korkutur hâle gelir. Elini bile vurmaya çekinir. Hâlbuki yanına varsa, ipi eline alsa onun yılan olmadığını görecektir. Böylece kendini korkuya iten bu hayalin bir hayal ürünü olduğunu anlar ve rahat eder.
2.7. Vesveseden korksan hasta eder; korkmazsan hafif olur, gizli kalır..
İnsan vesveseden korksa, endişe ederse artar; bir iken yüz olur ağırlaşır, insanı alt eder hasta eder. Korkmazsa bunların tam tersi olacaktır. Mektubat’ta bu hususa şöyle bir misâl verilir: “Meselâ nasıl ki damda bir adamı tehlikeye atmak için, bir dessas (hileci) adam, o evhamlının nazarında zararlı görünen bir şeyi gösterip, vehmini tahrik edip, kova kova, tâ damın kenarına gelir, baş aşağı düşürür, boynu kırılır. Aynen onun gibi, çok ehemmiyetsiz evhamla çok ehemmiyetli şeyleri feda ettiriyorlar. Hattâ, bir sinek beni ısırmasın diyerek, yılanın ağzına girer.” 1
2.8. Vesvesenin mahiyetini bilmezsen devam eder yerleşir; mahiyetini bilsen onu tanısan gider..
Vesvesenin ne olduğu bilinmez, kaynağı fark edilmez, neden ibaret olduğu anlaşılmazsa devam edip gider. Sonunda kalpte yerleşiverir. Fakat mahiyeti bilinse, nereden kaynaklandığı, hangi vasıtayla geldiği fark edilip tanınsa, geldiği gibi gerisin geriye gider. Üstad Hazretlerinin söylediği şu ifade, bu meseleyi gayet öz bir şekilde anlatmaktadır: “Vesvese öyle bir şeydir ki cehil onu dâvet eder, ilim onu tard eder. Tanımazsan gelir, tanısan gider.” 2
3. İnsana ilişen vesvese ve kurtuluş yolları
3.1. Vesvesenin birinci şekli (Birinci yara)..
Öncelikle vesvese şüphe şeklinde gelir ve şeytan şüpheyi öncelikle kalbe atar. Fakat kalp hemen tepki gösterir (etki-tepki), savunmaya geçer. Fakat savunmayı bırakıp kabul ederse, şeytan birinci atışta hedefi on ikiden vurmuştur. Fakat kalp savunmayı bırakmayıp, kabul etmezse orada bir iz bırakır sadece. Sonunda bir leke oluşturur. Bir süre sonra hayal aynasına bazı pis düşünceler yansır. Edebe aykırı bazı çirkin görüntüler oluşur. Zaten bu görüntü ve leke kalbin hırçınlaşıp feryat etmesine, sıkılıp daralmasına kâfî gelmiştir. Sonunda “Eyvah” diyerek ilk hastalık mikrobunu kapmış olur ve ümitsizliğe düşüverir.
Bir kere böyle bir vesveseye kapılan insan telâşa düşmemeli ve endişe etmemelidir. Eğer endişe edip telâşa düşüyorsa, bilsin ki bunlara sebep olan şeyin ‘gerçekte var olması’ gerekir. Oysa kalbe ve hatıra gelenler birer hayal ürününden başka bir şey değildir. Said Nursî bunu şöyle izah eder:
“Tahayyül-ü küfür küfür olmadığı gibi tahayyül-ü şetim dahi şetim değildir.” 3
Yani küfrü (inkârı) hayal etmek küfür olmadığı gibi; kötülüğü hayal etmek de kötülüğün kendisi değildir. Yani insanın bunları hayalinden geçirmesi bunu söylediği anlamına gelmez ve mesul değildir. Ne zaman ki bunları ifade eder veya işler, o zaman mesuldur. Bir kere kalbe gelen çirkin sözler, edebe aykırı haller kalpten gelmiyor. Bunun için kalbe ait değildir. Çünkü bu sözlerden kalp rahatsızdır, sıkılıyor, daralıyor. Dolayısıyla kalbin ürünü olamaz. Şeytanın bir ürünüdür ve kalbe yakın olan şeytanın lümmesinden geliyor. Lümme-i şeytaniye, hadiste şöyle ifade edilmektedir: Hadisi, Abdullah bin Mesud rivayet etmektedir.
Resul-i Ekrem (asm) şöyle buyurmuştur: ”Âdemoğlunda, bir şeytanın lümmesi vardır, bir de meleğin lümmesi. Şeytanın lümmesi şerre (küfre, günaha, zulme) teşvik etmek ve hakkı yalanlamaktır. Meleğin lümmesi ise, iyiliği ilham etmek ve hakkı tasdik etmektir. Bunu her kim vicdanında hissederse Allah’tan olduğunu bilsin ve Allah’a hamd etsin. Öbürünü hisseden de şeytandan Allah’a sığınsın.” 4
Neden kalp, şeytanın hedef tahtasıdır? Cevabını Kur’ân’dan alalım: “Bilin ki Allah kişinin kalbine ondan daha yakındır.” 5
“Kim Allah’a iman ederse Allah onun kalbine hidayet verir.” 6
“Kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzura kavuşur.” 7
“İmanlarına iman katmak için mü’minlerin kalplerine sükûnet ve emniyet veren odur.” 8
“Allah size imanı sevdirdi ki onu kalplerinize benimsetti” “Mü’minler o kimselerdir ki Allah’ın adı anıldığı zaman kalpleri titrer.” 9
Kalp hakkında yüzlerce âyetten meâlini verdiğimiz bu birkaç âyette kalbin önemini öğreniyoruz, anlıyoruz. Demek ki kalp neden şeytanın hedef tahtasıymış? Çünkü kalp imanın merkezi, zikrin merkezi, hidayetin merkezi, sukût ve huzurun merkezi ve bütün duygularımızın merkezidir. Şeytan ise mü’mindeki bütün bu güzelliklerin düşmanıdır.
3.2. Vesvesenin ikinci şekli (İkinci yara)..
Mânâlar birer birer kalpten çıkarlar, fakat hayal havuzuna çıplak olarak akarlar. Hayal havuzuna akar akmaz her mânâ ayrı bir suret ve şekle bürünür. Hayal her fırsatta bir sebep bularak devamlı olarak sûret dokuyup durur. O sûretleri dışarıda yol üstüne çıkarır. Oraya diker, bekletir. Orada hangi mânâ gelse ya giydirir, ya arkasına takar takıştırır yahut bulaştırır veya önüne perde çeker. Gelip geçen mânâlar nezih ve temiz iseler fakat sûretler pis ve rezilse bir miktar temas etmiş olsa da, mânâ o sureti giymiş olmaz. Vesveseye kapılan adam pis ve rezil suretlerin mânâ ile temas etmesiyle, o mânânın o sûreti üzerine aldığını giydiğini kabullenir. “Eyvah” der ”Kalbim ne kadar bozulmuş? Bu sefillik, bu rezillik beni yoldan çıkarır” diyerek kendini tehlikeye sürükler. Böyle bir vesveseye kapılan insan hemen kendine çeki düzen vermeli. Meselesinin öyle düşündüğü gibi göründüğü tarzda olmadığını anlamalı. Hayal dünyasına yansımış bulunan kötü düşünceyi kalbine bulaşmış gibi kabul etmemelidir. Meselâ huzur içinde namaz kılan bir insanın iç organlarındaki pislik, damarlarındaki kan bedenden dışarı çıkmadıkça namazı bozmaz.10
3.3. Vesvesenin üçüncü şekli (Üçüncü yara)..
Varlıklar arasında olayların içinde veya düşünce planında çok gizli, dolaylı birtakım münasebetler bulunabilir. Bazen öyle oluyor ki birbiriyle hiç alâkası olmayan şeyler arasında bağlantı bulunabilir. Meselâ bazen namazda iken, bazen duâ ederken, Kâbeyi hayalinde canlandırırken, İlâhî huzurda kendinden geçmiş tatlı bir anı yaşarken, âyetleri düşünürken, bir fikir akışı insanı alır, en uzak ve rezil hallere götürür. Oysa namaz ile meselâ o müstehcen manzaranın hiçbir alâkası yoktur. Duâ ile işret anının bir bağlantısı yoktur. Yine aynı şekilde Kâbe düşüncesiyle şeytanın telkin ettiği günahlı hallerin bir münasebeti yoktur. O huzurlu an ile akla gelen o çirkin düşüncelerin bir irtibatı yoktur. Ancak bunlar daha çok hayal ürünü olarak çağrışım yoluyla zihne gelir ve insanı meşgul eder. Kafasını allak bullak eder. Böylece şeytan lüzumsuz ve çirkin şeylerle oyalayıp durur. Tedavi yolu: İnsan bu vesvesenin, bu düşüncelerin şeytanın bir işi olduğunun farkına varmalı ve o eski hâline dönmeli ve “Aman ne hata ettim de bu düşünceler aklıma geldi?” deyip vesvesenin mahiyetini incelemekle meşgul olmamalıdır. Şayet nasıl bir şeydi, ne düşünmüştüm gibi sözlerle üzerinde durmaya kalkarsa o zayıf ilişki iyice kuvvet kazanır. Onun için böyle bir hale gelmemek, düşmemek için üzerinde durmamalıyız.
3.4. Vesvesenin dördüncü şekli (Dördüncü yara)..
Vesveseye müptelâ olan insanların en çok karşılaştıkları vesvese türü budur diyebiliriz. İdealinde, hedefinde en mükemmel ibadeti yapma düşüncesi vardır. Yanlışsız ve eksiksiz en iyi amel ve hizmeti yapma zannına kapılmaktadır. Buna bir de takva düşüncesi girmişse meselenin üstüne üstüne gider, gittikçe de vesvesenin şiddeti artar, zaman içinde de öyle bir dereceye gelir ki amel ve ibadetin en iyisine ulaşayım derken harama düşebilir. Bazen sünnet olan bir ibadeti ideal manada yapmaya çalışırken farkında olmadan bir farzı terk eder. Sonunda “Acaba ibadetim sahih oldu mu?” diye peş peşe o ibadeti iade eder durur. Zaman içinde bu hâl devam eder, sonunda büyük bir ümitsizliğe düşer. Meselâ abdest almaya başlar, o anda vesveseye yakalanır. Kollarını yıkarken tekrar başa döner. Ayağını yıkayıp abdestini bitirmesi gerekirken bir daha başa döner veya abdestini aldıktan sonra “Her halde sağ kolumu yıkamadım, başımı mesh etmedim” gibi vehimlerle üst üste üç beş defa abdest alır. İşte burada şeytanın attığı vesvese oku hedefini bulmuştur. Bu durum artık o insanda bir hastalık haline gelmiştir. Tedavi yolu:
Bir kere insanın bu vesvesenin batıl bir itikadî mezhep olan mutezileye mahsus olduğunu bilmesi gerekir. Ehl-i sünnet âlimleri bu vesveseye şu açıklığı getiriyorlar: İbadetler dinin şartlarına uygun olarak işlenmişse “Acaba sahih olmuş mu?” deyip vesveseye kapılmamalı. Ama “Kabul olmuş mu?” demeli, gurura düşmemeli, ucbe girmemeli, amel ve ibadetine güvenmemelidir. Abdest örneğinde ise, abdest alan ve namaz kılan bir kimsenin abdestini ve namazını bozacak bir hal gerçekte bulunsa, fakat insan bunun farkında olmamış olsa esas itibariyle abdesti de, namazı da sahihtir ve İnşâallah makbuldir. Bu vesvesenin ikinci tedavi yolu:
1- Dinde zorluğun olmayışıdır.
2- Dört mezhebin hak oluşudur. Böyle vesveseli adam amelini güzel görüp gurura düşmektense, amelini kusurlu görse istiğfar etse daha kârlı ve kazançlı çıkar. Daha sonra Cenâb-ı Hakk’a şöyle niyazda bulunmalıdır:
”Ya Rabbi ben bir kul olarak elimden geleni yaptım. Farkında olmadan bir kusur bir hatam olmuşsa beni bağışla eksiklerimi noksanlarımı tamam olarak kabul buyur.”
4. Vesvesenin mahiyeti:
Risâle-i Nur’da “tedâi-yi hayâlât”11 yani “hayâlî çağrışımlar” ifadesi geçer. Kendisi bile kontrol altına girmesi mümkün olmayan hayalin ürünleridir. Hayalin kendisi bile sınırsız bir özgürlük içinde olunca oraya gelen misafirler ne derece kayıt altına alınabilir? Buna “hayalin hayalleri” demek bile mümkündür. Demek ki vesvesenin en birinci ve en belli başlı özelliği hayal ürünü oluşudur. Yine Risâle-i Nur’da “tahattur-u faraziye” tabiri geçiyor. Yani farazî bir şeyin hatıra getirilmesidir. Olmayacak bir şeyi olacak gibi tevehhüm etmek düşünmek yahut gerçekleşmesi imkânsız olan düşüncelerin hatıra gelmesidir. Günlük konuşmalarımızdaki “faraza, bilfarz, farz-ı muhâl, farz edelim ki öyle, elde yok ama tahmin et, öyle say, tut ki gökte uçuyorsun, farz-ı muhâl dünya durmuş olsun” gibi ifadeler bu tabiri anlatıyor olsa gerektir.
5. Vesvese psikolojisi:
Böyle bir insan en basit bir mesele de dahi gizli bir güç aramaya meyleder. İmanında, ibadetinde, hizmetinde, evinde barkında, ailede, işyerinde hep huzursuzdur. Hatta geçimsizdir, çekilmez bir yapıya bürünmüştür, problemli bir kişiliktir. Her şeyden şüphe ettiği gibi herkesten de şüphe eder ve böylece psikolojisi bozulur. İşin en acınacak tarafı insanı ümidini yitirmesidir. “Benden Müslüman olmaz, benim namazım kabul olmaz, benim günahım çok büyük. Allah affetmez, herkes bana hasta gözüyle bakıyor, bu insanlarla yaşanmaz” gibi peşin hüküm ve sabit bir fikir sahibi olmuştur.
6. Vesvesenin insana verilmesinin hikmetleri:
– Aşırıya kaçmamak, fazla baskın gelmemek şartıyla vesvese asıl itibariyle mânevî uyanıklığa sebeptir. İnsanı araştırmaya yöneltir, ciddiyete vesile olur.
– Aşırıya kaçıp insanı alt etmemesi, başta abdest ve namaz olmak üzere kişiyi ibadetten taatten uzaklaştırmaması, hayatı yaşanmaz ve çekilmez bir hâle getirmemesi, imana ve itikada zarar vermemesi kaydıyla vesvese insanı devamlı ayık ve uyanık tutar, gaflete düşmesini önler.
– Vesvese insanı vesveseye kapıldığı mesele hakkında araştırmaya ve incelemeye ve öğrenmeye sevk eder.
– Vesvese insanın taklidi olan imanını tahkîke, zayıf olan inancını kuvvetlendirmeye vesile olur.
– Vesvese lakaytlığı atar, miskinliği giderir, tembelliği kaçırır, rehaveti yok eder.
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, (29. Mektup Altıncı Risâle Olan Altıncı Kısım) Yeni Asya Neşriyat, 5. B, İstanbul, 2006, s. 403. 2- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, (21. Sözün İkinci Makamı) Yeni Asya Neşriyat, 2. B, İstanbul, 2007, s. 245-251. 3- 21. Söz İkinci Makam. 4- İbni Mace, İkame: 129 5- Enfal 24. 6- Tegabun 11. 7- Ra’d 28. 8- Fetih 4. 9- Enfal 2. 10- Risâle-i Nur. 11- 11. Mektub.
İman vesvesesi
SELAMÜNALEYKÜM Hocam1 tane sorum vardı
DİNİ Yaşantıma dikkkat eden birisiyim fakat bir süredir süfekli yaptığım bir işten dolayı veya söylediğim bir sözden dolayı küfre girdiğim düşüncesi gelmeye başladı
Mesela dün kardeşim birşey anlattı gülerken içimde gülecek olursan DİNDEN çıkarsın gibi bir düşünce geldi ama ben bu düşünceye rağmen gülmeye devam ettim,şimdi küfre rıza mı göstermiş oluyorum ?lütfen cevaplayın İnşeALLAH
Hangisinin daha iyi işler yapacağı denenmek üzere yaratılan ve bu dünyaya imtihan edilmek üzere gönderilen insanlara; içlerinde kalbin yanında nefis ve-rilmiş, melek lemmesi yanında bir de şeytan lemmesi konulmuştur.
Nefis, şeytanın vesveselerini alıcı durumunda olan hassas bir merkez, kalb de meleğin ilhamını alıcı hassas bir merkezdir. Kalp dâima iyi, güzel ve ebedî şeyleri ve Ebedî Zât’ı istemektedir. Nefis ise şeytanın telkinlerine açık olarak kötü ve fâni şeylere meftundur. İnsanın asıl vazifesi de nefis ve şeytanı ile mücâdele edip, kalp ve rûhunun dairesine girerek onların isteği doğrultusunda hareket emekle Allah’ın rızasını kazanmak ve ebedî hayatı elde etmektir.
Böylesine yüce bir ideali gerçekleştirme yolunda insanlar, şeytanların ves-veselerine mâruz kalabilirler. Vesveseye kapılan insanlar, şunu bilmelidirler ki; vesvesenin zararı, vesvesenin zarar verdiğini düşünmek ve kalben mutazar-rır olmaktır. Yoksa vesvesenin kendisi zararlı değildir. Zira vesvese kalpten değil, kalbe yakın olan lemme-i şeytanîden gelmektedir.
Kişi, şeytanın işi olan vesveseyi kalbe verirse, diğer bir ifadeyle, o ves-vesenin kalpten geldiği vehmine kapılırsa ve itikadına zarar verdiğini düşü-nürse, işte o zaman zararlı olur. Şeytanın istediği de budur. Yoksa şeytanın vesvesesi ve hilesi zayıftır. Şeytanın, inanlar üzerinde yaptırım kuvveti de yoktur. O sadece uzaktan kumanda ile insanın içinde kalbin yakınında bulunan lemmesine (alıcı merkeze) telkinlerde bulunur. Hakikatı bilmeyen insanlar ev-hamlanır, ne yapacağı konusunda telaşlanır, kalbinin ve imanının bozulduğu tevehhümüne kapılır, zarar eder. Şeytan, insan gaflette olduğu zamanlarda vesvese verir, Allah’ı hatırlama esnasında şeytan gizlenir, kaçar.
İmanla ilgili olan vesveselerden kurtulmanın çaresi ve ilacı; Hz. Peygam-ber’in tavsiyelerine uymak, Kur’an ve Sünnet’te yapılan telkinlere kulak ver-mek, vesvesenin kapıları olan beş duyu organını günahlara karşı kapalı tut-makla birlikte manevi duyuları da Allah’ı zikretmekle meşgul etmek, gafletten uzak durmak, şeytanın şerrinden Allah’a sığınmak ve şeytanın hoşuna giden hareketlerden fiilen uzak kalmaktır.
Bu bakımdan şeytanın tasallutundan kurtulmak için Kur’ân’ın: “Ne zaman şeytandan kötü bir düşünce dürtüklerse (vesvese gelirse), Allah’a sığın, çünkü O işitendir, bilendir.” tavsiyesi olduğu gibi Hz. Peygamber de “… Ademoğlu Allah’ı anarsa şeytan gizlenir, Allah’ı anmayı unutursa onun kal-bini yutar.” hadîsiyle, insanı her fırsatta Allah’ı hatırlamaya ve anmaya dâvet ederek, şeytanın tasallutundan kurtulunabileceğini bildirmektedir.
Tüm bu anlatılanların yanında vesvese hastalığı kronikleştiğinde, uzman psikiyatristlere mürâcaat etmek de maddî sebepler noktasından önemli bir hu-sustur. Ancak şifâyı verecek olanın sadece Allah olduğunu bilmek ve O’na te-vekkül etmek tedaviyi kolaylaştıracaktır. Netice olarak, tüm bu açıklamalar doğrultusunda Hz. Peygamber (s.a.s.)’in, insanların mâruz kaldıkları vesvese konusunda onların kaygı duydukları problemleri telkin metoduyla izâle ederek rûhî tedavi yaptığının açıkça görüldüğünü söyleyebiliriz. Bu sebeple de vesve-se ile ilgili hadisler yorumlanırken psikoterapi açısından da değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz .
Vesvese
Selamünaleyküm öncelikle ben 20 yaşındayım. 3-4 senedir vesvese halindeyim. Namaz kılarken Abdest alırken sürekli tekrarlamalara düşünüyorum. Bunun için psikiyatriye gittim. Şuan ilaç kullanmaktayım. Vesvese sürekli bi artıp bi azalıyo abdest alıyorum oldu mu olmadı kac kere yıkadım namaz kılarkende dogru mu okudum dogrumu duruyorum hareketlerim doğru mu abdestim oldu mu acaba abdestim mu kaçtı derken sürekli bi vesveseye düşüyorum bunun vesvese olduğunu biliyorum OKB deniyormuş tıp dilince ama sürekli devam ediyorum buna ve namazdan artık zevk alamıyorum ve kendimi veremiyorum ben ne yapmayalım şimdiden Allah razı olsun
AĞIR VESVESE LÜTFEN CEVAP VERİN ALLAH RIZASI İÇİN!!
Hayırlı günler. Öncelikle ben çok ciddi anlamda vesvese alıyorum bayadır vesveseyle boğuşuyorum her fırsatta Allah’a durumumu anlatıyorum. Size şöyle söyleyim durmadan aklımdan kötü kötü sesler işitiyorum ve bunları 3 aydan fazla bir süredir yaşıyorum hatta bunun için psikiyatriye gittim o kadar bunalıyorum kurtulmak istiyorum. Dile bile getirmekten korkuyorum bana sürekli Allah’ımla peygamber efendimizle ilgili vesveseler geliyor artık cidden ruhum acıdan kıvranıyor nefesim boğazımda düğümleniyor. Bugünde şöyle bir vesvese geldi tövbe haşa Allah’a şirk koşmakla ilgili bana sen şöyle yaptığını kabul ettin falan diyor ben bu vesveseyle ilgili bir sayfada arkadaşın birisi tövbe edin şirk dahi olsa tövbe kabul olur diye bir yazı yazmış ben tekrar diyorum şirk yapmadım bana misal tövbe haşa dile getirmekten yazmaktan bile utanıyorum korkuyorum endişeleniyorum. Sen filanca kişiyi tövbe haşa Allah’ın özelliklerini yükledin falan diyor ama yemin ederim ben buna göre hiç davranmadım dille getirmedim yemin ederim dile getirdiğimi hatırlamıyorum yapmadım diye hatırlıyorum bana durmadan yapmışım gibi hissettiriyor ben o yazıda arkadaşın yazdığı tövbe içeren duaya dilimle amin Allah’ım dedim ama tövbe ediyorum diye dile getirmedim. Size yemin ederim ki uzunca zamandır bu vesveselerden kıvranıyorum tek temennim kurtulmak şimdi merak ettiğim şu yapmadığım bir şeye o duayı okuyup amin demekle kabul etmiş mi olunuyor ben cidden çıldırmak üzereyim Allah rızası için bana bir cevap verin. Durmadan Allah katında bana kendimi yalancı dinden çıkmış gibi hissettiriyor. Allah katında kendimi çok kötü hissediyorum Allah’a durumumu her defasında anlatıyorum dilimle sürekli Allah’ım ben sana iman ettim senden başkasına iman etmem sadece sana ve senin iman etmeyi emir buyurduğun( meleklere iman kuranı kerime iman peygamberlere iman ahiret hayatına iman) bunlara iman ediyorum diye söylüyorum Allah’ım aksini kabul etmiyorum diyorum şimdi bana o duaya amin diyince sen şirk yaptığını kabul ettin tövbe edip bunu onayladın diyor ama ben yemin ederim yapmadım yemin ederim ki dilimle söylemedim diye hatırlıyorum tövbe haşa kimseye Allah’ın özelliklerini yüklemedim öyle yapmadım Rabbime beni bundan sakındır diye dua ettim hocam sizce ben bundan sorumlu muyum şirke girmiş mi oluyorum o tövbe içeriği olan yazıya amin diyince içim bunu kabullenmiş mi oluyor. Allah rızası için bana cevap verin.
Birtakım vesveseler
Selamün Aleyküm merhaba hocam ben 15 yaşındayım kızım, oruç tutmaya gücüm yetmiyor ben de bu nedenle pratik falan yapıyordum mesela birkaç saat aç susuz kalmaya çalışarak. Ailem benim için sakıncalı olduğunu söylüyor ama en azından ben vücudumu alıştırmaya çalışıyordum yani bu oruç değil sadece ileride mesela biraz daha büyüdüğümde oruç tutabilmek için vücudumu dirençlendirme gibi bir şey. Ama en fazla öğlene kadar dayanabilmiştim sonrasında vücudum ağırlaştı zaten. Genelde her konuda vesveselerim vardır ve bu vesveseler sürekli konudan konuya atlar. Şimdi de acaba ben bu pratiği yaparken yanlışlıkla oruca mı niyet ettim ve bozdum diyorum. Bunu oruç niyetli yapmadığımdan eminim bu sadece vücudumu alıştırma gibi bir şeydi fakat şimdi içimde ki ses diyor ki ‘ya yanlışlıkla bilmeden oruca niyet etmişsen yani bu yaptığın bir alıştırma evet ama, ya farkında olmadan yapıp günaha girdiysen?’ falan diyor ve şimdi de kafam karıştı. bunaldım gerçekle hayali ayırt bile edemiyorum artık ne yapıcam şimdi? benim durumum ne?
Siz bu şekilde davranarak oruca niyet etmemişsiniz. Sadece oruç tutmak için kendinizi alıştırma yapmışsınız. Eğer oruç olmuş olsa idi her ibadette olduğu gibi oruç ibadetinde de niyet edilmesi gerekmektedir. Siz oruç tutmaya niyet etmemişsiniz.
Vesvese
Selamun aleyküm bir sorum olucaktı gusül alırken aklıma hep kötü şeyler geliyor felç ölüm kötü anılar küfür sanki ben abdesti alırken o kötü şeyler aklımdan geçince ben abdestimi o düşüncelerle alırsam kabul olucakmış gibi hissediyorum hep yalvarıyorum Allaha kabul etmemesi için ama artık çaresiz kaldım yani onlar benim aklımdayken de ben abdest yada diğer işlerimi yaparsam bunlar kabul olmaz değilmi lütfen bana açıklayıcı ve içimi rahatlatan cevap verin ?
Ve aleyküm selam ve rahmetullah.
Vesvese insanın adeta içini kemiren bir hastalıktır. Kişinin içinden düşündüğü şeyleri icraata yani faaliyete geçirmediği sürece bir problem olmaz. Kötü şeyleri düşünmek tamamen şeytanın bir vesvesesidir insana. Bu düşünceleri aklınızdan çıkartmalısınız. Başka türlü de kurtulmanız imkansızdır bu vesveselerden.
Ana babaya biat etmemek aleviler kafirmi mustafa kemal kafirmi muaviye kafirmi abdest gusül vesvesesi
Hocam 13 yaşındayım. Adım deniz Dindar bir kişiliğim var. Çok yobazım hocam ama sinirlenince anama babama biat etmiyom. Hocam hemen sinirleniyorum hocam banyoda 2 saat yıkanıyorum. Çok peçete su kullanıyorum. Gusülde abdestte vesvesem çok birde çok bilgiliyim araştırıyorum. Dini mitolojiyi felsefeyi tarihi seven biriyim. Ve hocam merak ettiğim hususlar var bunlar aleviler kafirmi mustafa kemal kafirmi ömer hayyam kafirmi ibni teymiyye ibnül arabi muaviye bin hz ebu süfyan kafirmi kadınla erkeğin tokalaşması caizmi erkek kadından üstünmü kadınlar cehennem kütüğümüdür açık kadınlar cehennememi gidecek. İnanmayaları öldürmek varmı islamda erkek karısını dövebilirmi 2 kadının şahitliği 1 erkeğin şahitliğine bedelmidir kadının koku sürmesi dışarda ve erkege kokusu gitse zina olurmu.
Hocam iyi geceler bunu yazma sebebim çok korkuyorum birine aklıma gelen vesvese hakkında bişey sormuştum dinden çıkarırmi diye şimdi küfre düşecegime ozaman dusseydim diye hayal geldi aklıma yada getirdin kalbim birden hızlı çarpmaya başladı ben ne diyorum dedim içimden tövbe ettim ama içim hiç rahat deil küfre düşünmüşüm gibi geliyor bana yardım edin lütfen?
Vesvese
Benim sorum şu gusülde çok aşırı vesvese veya takıntı var..
Hep aklımda kuru yer kaldığı düşüncesiyle banyoya giriyorum sakallarım ne uzun ne kısa orta uzunlukta ama çenem gözükmüyor acaba derime su ulaştı mı acaba ulaşmadı mı normaldede vücudumda kıl olarak biraz kıllı bir insanım avret yerim de makat bölgesinde su ulaştımı ulaşmadı mı düşüncesiyle çok zaman harcıyorum artık sadece kuru yerlerin buralarda kaldığı düşünüyorum ve 40 45 dk sürüyor ne yapmam lazım 10 15 dk gusül alanlar nasıl alıyorlar aklıma sığmıyor
Sevgili kardeşim;
Sizler de biliyorsunuz ki gusül abdestinin farzı üçtür. Ağza, burna su vermek ve tüm vücudu kuru yer kalmayacak şekilde yıkamaktır.
Acaba su gitti mi?, sorusunu öncelikle aşmanız gerekmektedir. Kaldı ki vücuttaki kıl ve tüyler suyun deri altına geçmesine engel olan şeyler değildir.
Sizin yukarıda da belirttiğim gibi vesveseyi bitirmeniz gerekir. Yoksa bu durumdan kurtulur, başka vesveler sizi bırakmaz.
Musluğun ve şofbenin olmadığı dönemlerde insanların nasıl rahatca gusül aldığını düşünün; o dönemlerde yaşayan insanlar o imkanlarla bile gusül abdesti alabilirken günümüzde musluk ve şofben varken abdest ve gusülde vesvese yapan insanları düşünün.
Bir gün bir sahabi ihtilam oldu. Gusül abdesti almak için su vardı. O sahabinin aklına “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” mealindeki ayet aklına geldi. Hava ve su soğuk olduğu için teyemmüm yaptı. Ve aldığı teyemmüm ile hem namaz kıldı hem de namaz kıldırdı. Bazı sahabiler bu durumu sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’e anlattı. Peygamberimiz bu durumu onayladı.