Paylaş
Yüce Allah insanlara niçin vahiy göndermiştir?
Question
VAHİY, YÜCE ALLAH’IN İNSANLIĞA HİTABIDIR
“Herhangi bir beşer ile Allah’ın konuşması ancak vahiy ile yahut perde arkasından ya da bir elçi gönderip, izni ile dilediğini vahyetmesi şeklinde olabilir. Muhakkak ki O, çok yücedir, engin hikmet sahibidir. İşte böylece sana da kendi buyruğumuzla bir ruh (Kur’ân) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun; ama şimdi onu, dilediğimiz kullarımızı sayesinde doğruya eriştirdiğimiz bir ışık kıldık. Hiç şüphe yok ki sen doğru yolu göstermektesin. Göklerin ve yerin yegâne sahibi olan Allah’ın yolunu. İyi bilinmelidir ki bütün işler dönüp dolaşır Allah’a varır.” (Şürá 42/51-53)
Vahyi Allah gönderir. Kur’ân’da vahiy ile ilgili anlatımlarda kullanılan fiillerin büyük kısmında Yüce Allah’a ait olan saygı (ta’zim) zamiri kullanılır: “Biz vahyettik (evhayna),” “sana vahyediyoruz (nůhihi ileyke).” Bazı âyetlerde ise özne yine Yüce Allah olmak üzere edilgen kip kullanılmıştır: “Vahyedildi (ûhiye),” “vahyediliyor (yûhâ).” Önceki peygamberlere de Son Peygamber Hz. Muhammed’e de vahyeden Cenâb-ı Hak’tır: “İşte sana, Ümmü’l-kurâ (Mekke) ve çevresindekileri uyarman ve hakkında asla şüphe bulunmayan toplanma gününün dehşetini haber vermen için böyle Arapça bir Kur’ân indirdik…” Yüce Allah’ın, vahyini insanlar arasından seçtiği peygamberlere iletmek için görev verdiği elçi ise vahiy meleği Cebrail’dir. Cebrail vahyi peygamberlere getirmiş, onlar da bunu herhangi bir müdahalede bulunmaksızın aynıyla toplumlarına bildirmişlerdir.
Allah Teâlâ elçilerine vahyini çeşitli yollarla iletmiştir. Kur’ân bu yolları şöyle anlatır: “Herhangi bir beşer ile Allah’ın konuşması ancak vahiy ile yahut perde arkasından ya da bir elçi gönderip, izni ile dilediğini vahyetmesi şeklinde olabilir. Muhakkak ki O çok yücedir, engin hikmet sahibidir. Alimler, âyetten vahyin üç farklı şekilde geldiği sonucunu çıkarmıştır: Doğrudan vahiy, perde arkasından vahiy, melek aracılığıyla vahiy. Doğrudan vahiy, Yüce Allah’ın hiçbir aracı olmadan peygamberinin kalbine bilgi aktarmasıdır. Nitekim bu şekilde İsrâ gecesinde Bakara sûresinin son âyetlerinin doğrudan Hz. Peygamber’e verildiğine dair bazı rivayetler mevcuttur.10 Arada bir aracı olmadan Yüce Allah’ın bir peygamber ile “perde arkasından konuşmasına örnek ise O’nun Hz. Mūsâ ile Tür dağında konuşmasıdır.” Bu bağlamda âyetteki “perde arkasından” ifadesi, kalbe değil de Yüce Allah’ın kulağa bir engel arkasından seslenmesi anlamına gelmektedir:12 “Ona Tür’un sağ tarafından seslendik ve onu fısıldaşırcasına (kendimize) yaklaştırdık.” âyeti, arada bir aracı bulunmadığını ifade eder. Bu âyette Allah’ın Hz. Mūsa’yı manevi makam olarak kendine yaklaştırdığına dair bir işaret vardır. Yine bu âyette geçen “yaklaştırdık” ifadesinin mecazen vahyetmek anlamında olduğu söylenmiştir.
Vahyin aracı ile gönderilmesi ise Yüce Allah’ın seçtiği elçilerine vahiy gönderirken en çok kullandığı yoldur. Bu çeşit vahiy gönderiminde, vahiy meleği aracı olmuştur. Vahyin bir insan olan peygambere getirilmesiyle görevli olan ve Mele-i A’la’da bulunan bu melek, Cebrail’dir. O, aynı zamanda, Hak Teâlâ ile peygamber arasında yaşanan vahiy aktarımına tanıktır. 16 Hadislerde en-Nâmûsu’l-Ekber (en büyük Melek)” diye isimlendirilen vahiy meleği, Kur’ân’da Cibril, Rûhulkudüs, 19 erRūhu’l-Emîn, Resût ve Rüh isimleriyle de anılır.
Hz. Peygamber (sas) Yüce Allah’tan gelen vahyi bildirmeye başladığında, Müşrikler ona karşı geldiler. “Bu vahiy olamaz.” dediler; “Muhammed başka yerden bilgi alıyor.” diye iftira attılar. Peygamberimizin mecnûn, şair, kâhin olduğunu söylediler. Kur’an vahyini ise sihir, şair sözü, başkasının yazdırdığı şey, öteden beri anlatılagelen hikâyeler olmakla itham ettiler. Kur’ân’ın kaynağının Allah’tan gelen vahiy değil, cin ya da şeytan gibi görünmez varlıklar olduğu iddiasını ortaya attılar. Bu iftiraların yükseldiği bir sırada şu âyetler indi: “Bu arkadaşınız ne doğrudan sapmış ne de eğri yola gitmiştir. Kişisel arzularına göre de konuşmamaktadır. O (size okuduğu), kendisine indirilmiş vahiyden başka bir şey değildir.”
Kur’ân’ın kaynağına dair Müşriklere ait iddiaların asılsız olduğu, Kur’ân’ın Allah tarafından indirildiği, Yüce Kitabımızda defalarca vurgulanmıştır. Nitekim bir âyette “O, lânetlenmiş şeytanın sözü değildir.” buyurulmaktadır. Zaten, cin ve şeytanların da gayb âleminden bilgi edinebilme gücü bulunmamaktadır: “Kur’ân’ı şeytanlar indirmedi. Bu onların yapacağı iş değildir, zaten buna güçleri de yetmez. Şüphesiz onlar, vahyi işitmekten kesinlikle uzak tutulmuşlardır. Çünkü şeytanların Levh-i Mahfûz’dan bilgi almaları ya da semada Kur’ân’ı dinlemeleri engellenmiştir. Kur’ân bir kâhin sözü de değildir: “Sen öğüt vermeye devam et; Rabbinin lütfu sayesinde sen asla ne bir kâhinsin ne de bir mecnun. ” Yine Hz. Peygamber’i (sas) şair olarak gösterme çabaları ve Kur’ân’ın ‘bir sihir olduğu iddiaları da açıkça reddedilmiştir: “Kur’ân elbette değerli bir elçinin sözüdür. O bir şair sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!” Müşriklerin bütün bu iddialarına karşın, Kur’ân’ın ilâhî vahiy olduğuna dair beyanı son derece açıktır: “De ki: ‘Onu, göklerin ve yerin sırlarını bilen Allah indirdi. Doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”
Kur’ân’ın Allah Resûlü’nün sözü olmadığını ispat sadedinde, onun peygamberlikten önceki hayatı da delil olarak getirilmiştir. Çünkü Müşrikler Hz.Peygamber’in risalet öncesi dönemlerini çok iyi bilmekteydiler: “Yine şöyle de: Allah öyle dileseydi ne ben onu size okuyabilirdim ne de siz onu anlayabilirdiniz; o gelmeden aranızda uzun bir süre yaşadım, siz aklınızı kullanıp düşünmez misiniz? Kimi Müşrikler de Peygamberimizden vahye müdahale etmesi, onu değiştirmesi, kendi arzularına uygun âyetler getirmesi gibi olmadık isteklerde bulunmuştur. Kur’ân, bu istekler karşısında Peygamberimize şöyle seslenmiştir: “Kendilerine âyetlerimiz açıkça okunup anlatılınca bize geleceklerine inanmayanlar, ‘Bundan başka bir Kur’ân getir veya bunu değiştir.’ dediler. Onlara şöyle de: ‘Onu kendiliğimden değiştirmeye hak ve yetkim yoktur, ben ancak bana vahyedilene uyuyorum. Eğer Rabbime itaatsizlik edersem şüphesiz dehşetli bir günün azabından korkarım.
Müşrik Arap toplumu öteden beri kâhin ve sihirbaz gibi kişilerde olağanüstü güçlerin bulunduğuna inanıyordu. İman edenlerin üzerinde vahyin bıraktığı derin etkiyi görünce, Peygamberimizde de benzer güçlerin bulunması gerektiğini düşündüler. Oysa Hz. Peygamber’in yaptığı sadece Yüce Allah’ın kendisine verdiği görevi yerine getirmekti. İşte Kur’ân-ı Kerîm onların peygamberlik hakkındaki bu yersiz düşüncelerine işaretle, itirazlarını şöyle cevaplamaktadır: “De ki, ‘Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyarım. Zaten Hz. Peygamber’in onların cahilce taleplerini yerine getirecek ne bilgisi, ne tecrübesi, ne de gücü ve imkânı vardı. Rabbimizin kendisine yükleyeceği sorumlulukları da en başta bilmiyordu: “İşte böylece sana da kendi buyruğumuzla bir ruh (Kur’ân) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun; ama şimdi onu, dilediğimiz kullarımızı sayesinde doğruya eriştirdiğimiz bir ışık kıldık. Hiç şüphe yok ki sen doğru yolu göstermektesin.”
Hicretten sonra Peygamberimiz Medine’de yaşamaya başladığında, oradaki Yahudiler de onun söylediklerinin vahiy olmadığını, Yüce Allah’ın Hz. Mūsa’dan sonra vahiy göndermediğini iddia etmişlerdi. Üstelik gökten bir kitap indirip okumasını isteyerek Resûlullah’a (sas) meydan okumuşlardı. Kur’ân-ı Kerîm onların bu iddialarını Hz. Nûh, Hz. İbrâhim, Hz. İsmail, Hz. İshak, Hz. Yakūb, Hz. İsâ, Hz. Eyyûb, Hz. Yūnus, Hz. Hârûn, Hz. Süleyman ve Hz. Dâvûd gibi başka peygamberlere de vahyedildiğini bildirerek reddetmiştir.
Bu noktada belirtilmelidir ki, Kur’ân-ı Kerîm’in ısrarla üzerinde durduğu hususlardan birisi de Hz. Muhammed’in (sas) vahiy alan ilk ve tek kişi olmadığıdır: “Biz Nûh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrâhîm’e, İsmail’e, İshak’a, Ya’kūb’a, torunlara, İsa’ya, Eyyûb’a, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleyman’a vahyettik. Dâvûd’a da Zebůr’u verdik.” Kur’ân’da peygamberliğin son halkası Hz. Muhammed’e (sas) de diğer peygamberler gibi vahiy gönderildiği açık ve kesin biçimde tekrarlanmıştır. Bütün geçmiş peygamberlerin de tıpkı Sevgili Peygamberimiz gibi, kendi bilgi, zekâ ve kabiliyetleriyle değil, Yüce Allah’tan aldıkları vahiy ile hidayet önderliği yaptıkları ifade edilmiştir. Şurası bir hakikattir ki, Allah Teâlâ’nın insanlara en büyük nimetlerinden birisi, onları dünyada ve ahirette huzura ve güvene eriştirecek hidayet yolunu göstermek üzere birçok peygamber göndermiş olmasıdır.
Kaynak: Hayat Rehberi Kuran
BENZER KONULAR:
- Mucize ve Vahiy ne demektir?
- Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ilk Vahiy nerede ve nasıl gelmiştir?
- Gayr-i İlahi Vahiy ne demek? Kısaca
- Vahiy ne demek sözlük anlamı
- Vahiy ne Demek? Kısaca
- Tümünü görüntüle.
- Bir büyüğünüzle Allah’ın (c.c) neden peygamber gönderdiğiyle ilgili sohbet ediniz.
- Vahiy nedir? Allah (c.c.) niçin vahiy göndermiştir? Araştırınız
- Peygamberimizin tebliğ görevi ve aşamaları
- Kur’an ne demek? Kısaca
Answer ( 1 )
ahiy, Yüce Allah’ın insanlığa hitabıdır ve insanlara doğru yolu göstermek için gönderdiği ilahi bir mesajdır. Vahiy, Allah’ın peygamberler aracılığıyla insanlara emirlerini, yasaklarını, tavsiyelerini ve öğütlerini iletmesidir. Bu hitap, insanların dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamayı amaçlar.
Yüce Allah İnsanlara Neden Vahiy Göndermiştir?
İnsanoğlu, yaratılış itibarıyla akıl ve irade sahibi bir varlıktır. Ancak insan, kendi başına yaşamın anlamını, yaratılışın gayesini ve doğru yolu tam olarak bilemez. İşte bu sebeplerle Allah, insanlara vahiy göndermiştir. Bunun temel sebeplerini şu şekilde açıklayabiliriz:
1. İnsanlara Doğru Yolu Göstermek
Allah, insanı bir amaç için yaratmıştır. Bu amaç, Allah’a kulluk etmek ve O’nun rızasına uygun bir hayat sürmektir:
Vahiy, insanlara bu kulluğun nasıl yapılacağını öğretir. İbadetlerin nasıl yerine getirileceği, ahlaki değerler, toplum düzeni ve bireysel sorumluluklar vahiy aracılığıyla açıklanmıştır.
2. İnsanları Uyarıp Müjdelemek
Vahiy, insanlara hem Allah’ın rahmetini hem de azabını hatırlatır. Kur’an, bu konuda insanlara yol gösteren bir rehberdir:
Bu hitap, insanları ahirette bekleyen cennetle müjdelerken, cehennem azabından da sakındırır. Böylece insan, doğru yolu seçme konusunda bilinçlendirilir.
3. İnsanlara Adaletli Bir Yaşam Rehberi Sunmak
İnsanların kendi aralarında adaletle hükmetmeleri, hakları korumaları ve zulmü engellemeleri için ilahi bir ölçüye ihtiyaçları vardır. Vahiy, bireysel ve toplumsal hayat için bu ölçüyü belirler:
Kur’an ve diğer ilahi kitaplar, bireyler arasındaki ilişkilerden devlet yönetimine kadar her alanda adaletin tesisini hedefler.
4. İnsan Fıtratını Koruyup Geliştirmek
İnsan, yaratılışında Allah’a inanma ve O’na yönelme eğilimi taşır. Ancak dünya hayatındaki meşguliyetler, yanlış inançlar ve kötü çevre, insanın bu fıtri yapısını bozabilir. Vahiy, insanı bu bozulmadan korur ve fıtratını yeniden Allah’a yöneltir:
5. İnsanların Ahiret Hayatına Hazırlanmasını Sağlamak
Dünya, geçici bir duraktır. İnsan burada ebedi ahiret hayatını kazanmak için bulunur. Ancak ahiret hayatına hazırlanmak için insanın Allah’ın rehberliğine ihtiyacı vardır. Vahiy, insanlara cenneti kazandıracak amelleri ve cehennemden koruyacak öğütleri bildirir:
6. İnsanın İmtihanını Kolaylaştırmak
Dünya, bir imtihan yeridir ve bu imtihanın soruları vahiyde açıklanmıştır. İnsan, vahiy sayesinde imtihanın nasıl geçileceğini öğrenir. Peygamberler ve kitaplar, Allah’ın insanlar üzerindeki rahmetinin bir tecellisidir:
Vahyin Peygamberlere İletilmesi
Vahiy, Allah tarafından peygamberlere Cebrail (a.s.) aracılığıyla gönderilmiştir. Peygamberler, Allah’ın bu mesajlarını insanlara eksiksiz bir şekilde iletmekle görevlidir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), vahyi tebliğ etmekte son derece titiz davranmış ve Kur’an’ın her bir ayetini insanlara ulaştırmıştır:
Vahyin Evrensel Niteliği
Kur’an, sadece bir kavme veya zamana değil, tüm insanlığa gönderilmiş bir rehberdir. Kur’an’ın evrenselliği, vahyin insanlar üzerindeki etkisini daha da anlamlı kılar. Allah şöyle buyurur:
Sonuç: Vahyin İnsan Hayatındaki Rolü
Vahiy, insanın dünyadaki yolunu aydınlatan bir ışıktır. Vahiy olmadan insan, kendi başına doğruyu ve yanlışı ayırt edemez, Allah’a kulluk görevlerini gerektiği gibi yerine getiremez. Vahiy sayesinde insan:
Vahiy, Allah’ın insanlığa olan rahmetinin en büyük tecellilerinden biridir. Bu ilahi hitabı anlamak ve ona uygun yaşamak, insanın dünya ve ahiret saadetini kazandıracak en önemli adımdır.