“Dini zarûretler” anlamına gelen “zarûrât-ı dîniye” Hz. Peygamberin Allah’tan alıp tebliğ ettiği ve haber verdiği kesin olarak belli olan dinî esaslara, hükümlere ve haberlere denir. Mesela Kur’ân, Allah sözüdür ve son peygamber Hz. Muhammed (a.s.)’e indirilmiştir, beş vakit namaz, Ramazan orucu, hac ve zekat farzdır; içki, kumar, hırsızlık, zina ve yalan söylemek haramdır. Bunlar, tevatür ile sabittir. Dolayısıyla her Müslümanın bütün bunları bilmesi ve kabul etmesi gerekir, bunları kabul etmeyen veya şüphe eden kimse mümin olamaz.
Diyanet dini kavramlar sözlüğü
Diyanet dini kavramlar sözlüğü
–
Answers ( 3 )
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Zarurat-i Diniyye kisaca nedir ?
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
ZARÛRÂT-I DÎNİYYE
الضرورات الدينية
İnanılması zorunlu olan dini ilke ve hükümlerdir.
İslam dininin bir parçası olduğu kesin olarak bilinen ve bu sebeple de inanılması zorunlu olan bütün ilke ve hükümlere “zarûrât-ı dîniyye” denilir. Bir hükmün zarūrāt-i diniyyeden olabilmesi için her şeyden önce varlığı kesin olan bir nassa dayanması gerekir. Bu da söz konusu hükmün Kur’an-ı Kerim’e yahut Hz. Peygamber’in ağzından çıktığı ve agzından çıktığı şekliyle de günümüze geldiği hususunda hiçbir şüphe bulunmayan mütevatir hadise dayanması demektir. İkinci olarak bu hükmü taşıyan nassın mânasinın, farklı anlaşılmaya yahut yorumlanmaya hiçbir şekilde imkan vermeyecek ölçüde apaçık olması gerekir. İşte bu iki şartı taşıyan yani varlığı kesin (sübût-r kat’i) ve mânası da apaçık (delalet-i kati) olan bir nassa (Kur’an-ı Kerim yahut mütevatir hadis) dayanan hükümler zarürât-1 diniyyedendir.
Bu tür hükümlerin dinin bir parçası olduğu kesin olduğundan, bunları yahut bunlardan birini kabul etmemek veya bunlar hakkında şüphe duymak, tereddüt etmek küfrü gerektirir. Zira bu hükümleri kabul etmemek, hükümleri koyan Allah’ı, bu hükümleri insanlara getiren Hz. Peygamber’i ve bu hükümleri içeren Kur’an-ı Kerim’i yalanlamak demektir. Bu yönüyle zarûrât-1 diniyyeden olan hükümler iman konusudur. Ayrıca bu ilke ve hükümlere dayanaklık eden naslar da zarûrât-1 diniyye kapsamında olup, bu nasları inkâr etmek de küfürdür. Çünkü bu nasları inkâr etmek Allah’ı, peygamberi, Kur’ân-ı Kerim’i yalanlamak anlamına geleceğinden nihayetinde Allah’a iman, peygamberlere iman ve kutsal kitaplara iman ilkelerine aykırıdır. Bu sebeple ister dini bir ilke ve hükme temel teşkil etsin isterse herhangi bir hükme temel teşkil etmeyip geçmiş ya da geleceğe yönelik bir haberi veya başka bir hususu içersin, Kur’ân-1 Kerim’in herhangi bir âyetini inkâr küfürdür.
Zarurât-ı diniyye kapsamında olan hükümler inançtan (itikat) başlayarak dinin bütün alanlarını kuşatır. Bunların başında kelime-i şehadette yer alan Allah’ın yegane ilah ve Hz. Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna iman gelir. Aynı şekilde “âmentü”de yer alan, Allah’a iman, meleklere iman, kutsal kitaplara iman, peygamberlere iman, ähirete iman ve iyi-kötü her şeyin Allah tarafından bilindiğine ve yaratıldıgına imandan oluşan esaslar gelir (bk. ÅMENTÜ). “İtikadi esaslar” olarak adlandırılan ve doğrudan algılanamayan bu soyut hükümlerin yanında, insanın davranışlarını düzenlemeye yönelik olan ve bilfiil eyleme dökülebilen ameli ve ahlaki hükümler de yukarıdaki şartları taşıdıkları takdirde zarûrât-1 diniyye kapsamında kabul edilirler. Söz gelimi günde beş vakit namaz kılmak, ramazan ayında oruç tutmak gibi farzlar, yahut içki içmek, zina etmek gibi haramlar da zarûrât-ı dîniyyedendir. Dolayısıyla Allah tarafından insanlara farz kılındığı kesin olarak bilinen fiillerin farz olduğunu, haram kılındığı kesin olarak bilinen fiillerin de haram olduğunu kabul etmek ve bu hükümlerin doğruluğuna inanmak gerekir. Bu hükümleri kabul etmemek, tıpkı iman esaslarından birini reddetmek gibi olup, reddeden küfre girer.
Dolayısıyla davranışlara yansıtılabilen, dışarıdan somut olarak algılanabilen amelî ve ahlakî hükümler bilfiil yerine getirilmese de, bunların varlığını ve doğruluğunu kabul etmek gerekir. Bunların dinin bir esası olduğunu ve doğruluğunu kabul eden kimse bunları uygulamazsa da İslam dairesi içerisinde kalır. Ancak günahkâr mümin olur ve âhirette bu kusurlarından hesaba çekilir. Söz gelimi bir ibadet olan namaz dinin bir parçası olarak zarûrât-1 diniyyedendir. Bir kimsenin mümin olabilmesi için namaz kılmanın dinin bir hükmü olduğunu kabul etmesi gerekir. Ancak o kişi namaz kılmanın dinin bir hükmü olduğunu kabul ettiği müddetçe, namaz kılmasa da mümin kalmaya devam eder. Sadece âhirette bunun hesabını verir. Dolayısıyla namaz kılmanın dinin bir hükmü olduğunu kabul etmek ayrı bir şey, namaz kılmak ayrı bir şeydir.
Zarûrât-ı dîniyyeyi ancak Allah’tan geldiği sabit olan hükümler oluşturduğundan, din âlimlerinin nasları yorumlayarak yani tevil ederek ulaştıkları sonuçlar veya içtihat ederek naslardan çıkardıkları hükümler zarûrât-ı dîniyye kapsamında değildir. Zira tevil ve içtihat neticesinde ortaya konulan hükümler bireysel tercihler olup, doğrulukları tartışmalıdır.
Detaylarında farklı yorum ve görüşlere sahip olmakla birlikte zarûrât-ı dîniyyeyi kabul eden farklı mezheplere mensup bütün müslümanlar “ehl-i tevhid” veya “ehl-i kıble” olarak adlandırılır (bk. EHL-i KIBLE, EHL-i TEVHÎD). Zarûrât-ı dîniyye kapsamında olan herhangi bir hükmün kabul edilmemesi ise dinden çıkmayı gerektirdiğinden, mümin dinin bir parçası olduğu kesin olarak bilinen hükümlerin varlığını kabul etmeli; bu hükümleri küçümsemek, bunlarla alay etmek gibi, bu hükümleri reddetmeye götüren tutumlardan ise kaçınmalıdır. Diyanet
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Zarurât-ı Diniyye kelimesini şu şekilde açıklamak mümkündür; İslam dininin bir parçası olduğu kesin olarak bilinen ve bu sebeple de inanılması zorunlu olan bütün ilke ve hükümlere “zarûrât-ı dîniyye” denilir. Zarurât-ı Diniyye; inanç kurallarında başlamaktadır ve dinin kesin olarak inanılması gereken diğer kuralları ile devam etmektedir. Kişinin zarurât-ı Diniyye olan bu emirleri inkar etmesi veya inanmaması demek kendisi İslam dairesinden dışarı atması demektir.