Zerdüştlük ve İslam benzerliği

Question

Zerdustluk ve Islam benzerligi

İslam ve zerdüştlük

Zerdüştlükte 5 vakit namaz olması ,namaz öncesi abdest ve bu dinin kurucusu cennet cehennemi görmesi yani miraca benzer bir olay yaşaması gibi İslam ile aralarında bazı benzerlikler bulunuyormuş . İslam düşmanlarının bu benzerlikleri kullanarak (tövbe haşa) İslam zerdüştlükten etkilendi iddialarında bulunuyorlar .Ve zerdüştlük İran kökenli imiş ve bu din milattan önce imiş iddialara göre İslam düşmanlarının ve ateistlerin Zerdüştlüğü kullanarak İslamda bu benzerliklerin (5 vakit namaz olması ,miraca benze olay yaşaması vb.)Alıntı olduğunu iddia ederek saldırıyorlar .Bunlara bizim cevabımız nasıl olmalı ,bunlar yüzünden kafamızda oluşan vesveselerden bizleri kurtarın lütfen detaylı ve açıklayıcı bir şekilde anlatırsanız sevinirim lütfen lütfen … Şimdiden Allah razı olsun .Bilim ve tarihi belgelerle anlatırsanız çok iyi olur (Şimdiye kadar bu konuyu çok araştırdım ama doğru bilgiye ulaşamadım lütfen açıklayıcı anlatın lütfen yardım edin)…

CEVAP:

Bu tür iddialarla karşılaştığınızda, öncelikle İslam inancının temel ilkelerine ve bu tür konularda doğru bir perspektife sahip olmanın önemine odaklanmak gereklidir. Zerdüştlük ve İslam arasındaki bazı benzerlikler, İslam’ın Zerdüştlükten etkilenmiş olduğu anlamına gelmez. Benzerliklerin altında yatan sebepler, tüm hak dinlerin aynı kaynaktan gelmiş olmaları ve zamanla dinlerin insanlar tarafından tahrif edilmesidir. Aşağıda, İslam ve Zerdüştlük arasındaki benzerliklerle ilgili iddialara verilecek cevapları bilimsel ve tarihi temellere dayandırarak açıklamaya çalışacağım.

1. Ortak Temel: Tevhid İnancı ve İlahi Kaynak

İslam inancına göre, Hz. Adem (a.s) ile başlayarak tüm peygamberler tevhid inancını tebliğ etmiştir. Tüm peygamberlerin amacı insanlara Allah’ın varlığını ve birliğini anlatmak ve onları hak dine davet etmektir. Allah, her millete bir peygamber göndermiş ve bu peygamberler Allah’ın emirlerini o toplumlara bildirmişlerdir. Bu nedenle İslam’dan önce gelen bazı dinlerin de benzer iman esaslarını ve ibadetleri barındırması, ortak ilahi kaynağa dayanmasından dolayı oldukça doğaldır. Bu durum, Kur’an-ı Kerim’de birçok yerde belirtilmiştir:

“Sizin her biriniz için bir şeriat ve bir yol tayin ettik…” (Maide, 5:48)

Bu ayet, her kavme peygamberler ve onların insanlara farklı zamanlarda Allah’ın hükümlerini tebliğ ettiklerini ifade eder. Dolayısıyla benzer ibadetlerin ve kavramların birden fazla dinde bulunması, bu dinlerin aynı kaynaktan geldiğini gösterir. Zerdüştlük’te de, bazı temel iman esaslarının İslam’a benzemesi bu şekilde açıklanabilir.

2. Beş Vakit Namaz ve İbadet Pratikleri

Zerdüştlükte gün boyunca belirli vakitlerde ibadetlerin yapılması ve İslam’daki gibi abdest alma benzeri bir temizlenme ritüeli olması, bazı benzerlikleri işaret ediyor olabilir. Ancak bu durum İslam’ın Zerdüştlükten alıntılandığı anlamına gelmez. Bu benzerliklerin sebebi, yukarıda bahsettiğimiz gibi, her iki dinin de kökeninin ilahi bir kaynağa dayanmasıdır. Allah, her kavme benzer ibadet şekilleri ve benzer esaslarla peygamberler göndermiştir.

Buna ek olarak, benzer ibadet şekillerinin farklı dinlerde olması, bu dinlerin birbirinden etkilenerek geliştiği anlamına gelmez. Tarihte birçok toplumda belirli vakitlerde ibadetler ve meditasyonlar yapılmıştır. Bu, insanlığın ortak bir ibadet deneyimine sahip olmasından ve ilahi vahyin peygamberler aracılığıyla farklı toplumlara gönderilmiş olmasından kaynaklanabilir. Dolayısıyla bu benzerlikler, Zerdüştlük ve İslam’ın benzer bir kaynağa dayandığını, ancak sonrasında Zerdüştlük’ün tahrif edildiğini göstermektedir.

3. Miraç ve Benzer Vahiy Deneyimleri

Zerdüşt’ün de cennet ve cehennemi görmesi veya benzer bir deneyim yaşadığına dair iddialar, İslam’daki miraç olayıyla benzerlik taşır gibi görünebilir. Ancak bu tür benzerliklerin olması, İslam’ın Zerdüştlükten etkilenmiş olduğunu göstermez. Miraç olayı, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in Allah katına yükselerek orada vahiy almasıdır ve bu olay İslam inancında oldukça önemli bir yer tutar. Peygamberlerin ilahi vahiy alması, peygamberlik makamının bir gereğidir ve bu türden manevi deneyimler, farklı peygamberlerde de görülebilir.

Zerdüşt’ün de cennet ve cehennemi gördüğüne dair rivayetler ve efsaneler vardır. Ancak bu tür rivayetlerin efsanelere dayandığını ve herhangi bir kesinlik taşımadığını unutmamak gerekir. İslam’daki miraç olayı ise sahih hadislerle ve Kur’an-ı Kerim’de İsra Suresi’nde açıkça belirtilmiştir. Zerdüşt’ün yaşadığı belirtilen olayların ise kesin tarihi kaynakları ve güvenilirliği bulunmamaktadır.

4. Tarihsel Süreç ve Kültürel Etkileşimler

İslam düşmanları, benzerlikleri kullanarak İslam’ın Zerdüştlükten etkilenmiş olduğunu iddia etmektedir. Bu tür iddialara verilecek cevaplardan biri de, İslam’ın ortaya çıktığı dönemde zaten peygamberlerin getirdiği hak dinlerin, daha sonra tahrif edilerek bozulduğu ve insanların bu inançları yanlış yorumlayarak kendi kültürel öğeleriyle harmanladıkları gerçeğidir. Dolayısıyla Zerdüştlük gibi dinlerin bazı benzerlikler taşıması, onların orijinalinde ilahi bir kaynaktan beslenmiş olduğunu ve zamanla bozulduğunu gösterir.

Ayrıca tarih boyunca farklı kültürler, birbiriyle etkileşimde bulunmuş ve birbirinden etkilenmiştir. Zerdüştlük, İran coğrafyasında yaşayan bir din olarak çevresindeki toplumlarla etkileşim halinde olmuştur. Bu tür etkileşimlerin sonucunda kültürel benzerlikler kaçınılmazdır. Ancak bu, dinlerin temel ilkelerinin alıntılandığı anlamına gelmez. Örneğin, Yahudilik ve Hristiyanlık da İslam’dan önce ortaya çıkmış ve benzer iman esaslarına sahiptir. Bu benzerlikler, dinlerin aynı kaynaktan geldiğini ve peygamberlerin aynı Allah tarafından gönderildiğini gösterir.

5. Vesveselerden Kurtulmak İçin

Bu tür iddialar karşısında vesveseye kapılmak oldukça doğaldır. Ancak, İslam’ın Zerdüştlükten veya başka bir dinden alıntılandığına dair iddiaların temelsiz olduğunu ve İslam’ın Allah tarafından insanlara hak dini tebliğ etmek üzere gönderilen peygamberler zincirinin son halkası olduğunu unutmamak gerekir. İslam, diğer hak dinlerin tümünün doğrularını teyit eder ve tamamlar. Zerdüştlükteki benzer unsurlar, tahrif edilmiş bir dinin geriye kalan izleri olabilir.

Kur’an-ı Kerim, Allah’ın tüm insanlığa gönderdiği son vahiydir ve diğer tüm peygamberlerin tebliğ ettiği hakikatleri doğrular. Bu nedenle, benzerliklerin olması, İslam’ın hakikatine gölge düşürmez, aksine Allah’ın dininin tarih boyunca farklı milletlere gönderilmiş olduğunu ve son olarak İslam’la tamamlandığını gösterir.

Bu tür vesveselerle başa çıkmak için İslam’ın temel kaynaklarını iyi anlamak ve araştırmalarınızı sağlam kaynaklardan yapmaya özen göstermek önemlidir. Allah’ın insanlara gönderdiği vahyin değişmeyen temel amacı, tevhid inancı, ibadet ve ahlakî öğretileri yaymaktır. Bu amaç, zamanla tahrif edilmiş olsa da her peygamberin aynı mesajı getirdiğini unutmamak, benzerliklerin doğal ve kaçınılmaz olduğunu anlamak açısından önemlidir.

Allah bu konuda sizi feraha çıkarsın ve kalbinize huzur versin. Vesvese anlarında Allah’a sığınmak ve İslam’ın temel kaynaklarını, Kur’an-ı Kerim’i ve sahih hadisleri referans almak en doğru yaklaşımdır. Allah, samimi bir kalple kendisine yönelenleri asla yalnız bırakmaz ve her daim hidayet yollarını gösterir.

Allah sizden razı olsun ve bu konudaki vesveselerinizi giderip kalbinize huzur versin. Eğer daha fazla açıklama isterseniz veya belirli bir konuda detaylı bilgi almak isterseniz, sormaktan çekinmeyin.

GENİŞ BİLGİ

Zerdüştlük ve İslam arasındaki benzerlikler, her iki dinin de aynı kaynaktan, yani tek bir Tanrı tarafından gönderilmiş dinlerden gelmesiyle açıklanabilir. İslam inancına göre, Allah her kavme peygamberler göndermiştir ve bu peygamberlerin tebliğ ettiği temel iman esasları (tevhid, yani Allah’ın birliği inancı) her zaman aynıdır. Ancak zamanla bu dinlerde tahrifler (değişiklikler, bozulmalar) olmuştur.

Zerdüştlük de bu çerçevede değerlendirilebilir. Zerdüşt’ün (veya diğer adıyla Zoroaster) peygamber olup olmadığı İslam âlimleri arasında kesin bir bilgiye dayanmamakla birlikte, Zerdüştlüğün monoteist (tek tanrılı) bir inanç yapısına sahip olması ve belirli iman esaslarının İslam’a benzerlik göstermesi, onun bir peygamber olabileceğini düşündürmektedir. Bu, Zerdüşt’ün tevhid inancını tebliğ eden, ancak zamanla bu inancın tahrif edildiği bir peygamber olabileceği anlamına gelir.

Dolayısıyla, İslamiyet ile Zerdüştlük arasında belirli iman esaslarının benzerlik göstermesi, her iki dinin de bir zamanlar Allah’ın gönderdiği hak dinlerden olduğu ve benzer tevhid inançlarını içerdiği düşüncesiyle açıklanabilir. Tıpkı Yahudilik ve Hristiyanlıkta olduğu gibi, Zerdüştlük de zamanla bozulmuş olabilir, ancak bu durum onun aslen hak bir dinden türediği gerçeğini değiştirmez.

İslam inancına göre, her toplumun bir peygamberi olduğu ve onların tebliğ ettiği hakikatlerin temel iman esaslarında benzerlikler taşıdığı bilinmektedir. Bu nedenle Zerdüştlük ve İslam arasındaki benzerlikler doğal olarak ortaya çıkar. Bu benzerlikler, her iki dinin temelinde aynı ilahi kaynağın bulunduğunu ve Zerdüşt’ün de Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olma ihtimalini desteklemektedir.

Zerdüştlük, Zerdüşt (Zoroaster) tarafından kurulan ve tek tanrıya inanan bir din olarak bilinir. Bu tek tanrıya verilen isim Ahura Mazda’dır ve bu nedenle dinin adı Mazdeizm olarak da anılmaktadır. Daha sonraki dönemlerde ise Mecusilik adıyla tanınmıştır. Zerdüştçülük, bazı iman esasları açısından İslam’a benzerlik gösterir ve bu durum, Zerdüşt’ün bir peygamber olabileceği ihtimalini ortaya koyar.

Zerdüşt’ün hayatı ve inançları hakkında bilgiler, genellikle efsanelere dayanmaktadır ve doğum tarihi konusunda net bir bilgi olmamakla birlikte M.Ö. 628 yılı civarında doğmuş olabileceği düşünülmektedir. Zerdüşt, eski İran dinini yeniden biçimlendirmeye çalışarak, tek bir tanrı inancı etrafında bir din geliştirmiştir. Ahura Mazda, Zerdüştçülüğün yüce tanrısıdır ve hem maddi hem de manevi dünyaların yaratıcısı olarak kabul edilir.

Zerdüştlüğün kutsal kitabı, Avesta’dır ve üç ana bölümden oluşmaktadır: Yasna (dinî törenlerde okunan ilâhiler), Yuşt (çeşitli ilâhiler) ve Videvdat (“şeytanlara karşı kanun” olarak bilinir). Avesta’daki ilâhiler, Zerdüşt’ün kıyamet, ahiret hayatı ve ahlakî değerlerle ilgili inançlarını ortaya koymaktadır.

Zerdüştlükte Ahura Mazda’nın karşısında kötülüğü temsil eden Ehrimen bulunur. Bu, Zerdüştlüğün dualist bir din olduğuna işaret eder; iyilik ve kötülük arasında bir mücadele vardır. Ahura Mazda, kutsal ölümsüzlerin yardımıyla kötülüğün sembolü olan Ehrimen’i yok edecektir. Bu ikilik, İslam’daki cennet ve cehennem inancına benzer bir şekilde, insanların doğru ve yanlış arasındaki seçimlerine dayanmaktadır.

İslam ve Zerdüştlük arasındaki bazı benzerlikler, her iki dinin de aynı ilahi kaynaktan, yani tek bir Tanrı’dan gelmesiyle açıklanabilir. İslam’a göre, Allah her kavme peygamberler göndermiştir ve bu peygamberlerin öğrettikleri temel iman esasları, yani tevhid inancı (Allah’ın birliği), her zaman aynı kalmıştır. Zerdüştlük de bu çerçevede, hak dinin bozulmuş bir hali olarak değerlendirilebilir ve Zerdüşt, bu dini tebliğ eden bir peygamber olabilir.

Zerdüştlük, İslam öncesi İran’da yaygın bir din olarak varlığını sürdürmüştür. Ancak İslam’ın yayılmasıyla birlikte Zerdüştlük, gücünü kaybetmiş ve Hindistan’a göç eden Zerdüştçüler Parsiler olarak varlıklarını sürdürmüştür. Günümüzde de Hindistan’da varlıklarını sürdüren Parsiler, Zerdüştlüğün monoteist karakterini korumakta ve inançlarını uygulamaktadır.

Zerdüştlüğün İslam ile Karşılaşması: Tarihsel ve Kültürel Bir Sentez

Farklı kültürlerin birbiriyle karşılaşması sürecinde, çoğu kez dramatik çatışma ve uyum örnekleri ortaya çıkmıştır. Bu hikâyeler arasında Zerdüştlük ve İslam’ın karşılaşması, belki de en dramatik olanlardan biridir. Yüzyıllar boyunca antik İran’ın dominant dini olan ve Sasani İmparatorluğu’nun resmi dini haline gelen Zerdüştlük, İslam’ın yayılmasıyla birlikte kendi anavatanından sürülmüş ve yerini Hz.Muhammed’in dini islama bırakmıştır. Bugün, modern İran’da Zerdüştlerin sayısı 40 bini geçmemektedir. Zerdüştlüğü takip eden bazıları ise 8. ve 9. yüzyıllar arasında İran’ı terk edip Hindistan’a göç ederek bugün Parsi olarak bilinen topluluğu oluşturmuştur. Bu topluluğun dünyadaki toplam sayısının 120 bini geçmediği tahmin edilmektedir.

James Darmesteter, 1879’da Zerdüştlüğün kutsal kitabı Zend-Avesta’ı tercüme ederken bu dinin kaderini şu şekilde ifade etmiştir: “Parsiler bir halkın kalıntılarıdır, onların kutsal kitapları da bir dinin kalıntısıdır. Dünyada başka hiçbir büyük inanç yoktur ki, onun geçmiş i̇htşamı böylesi fakir ve zayıf abideler bıraksın.”

Peki, Zerdüştlüğün “ortadan kalkmasının” nedeni nedir? Tüm suçu İslam’a yüklemek yaygın bir görüştür; fakat bu durumun gerçek nedenleri daha karmaşıktır. Zerdüştlüğün İslam karşısındaki gerilemesinin arkasında çok sayıda etken vardır ve bu makalede bu etkenlerin bazılarına odaklanacağız.

İlk Karşılaşma: Askeri Fetihler ve Zerdüştlüğün Gerileyişi

İki kültürün ilk doğrudan karşılaşması, 632’de Peygamberimiz Hz.Muhammed’in ölümünden hemen sonra meydana gelmiştir. İlk halife Ebu Bekir, Arap yârımadasının ötesine İslam’ın yayılmasını sağlamak için Sasanî topraklarını hedef aldı. 635’te Müslüman kuvvetler, Kadisiye Savaşı’nda Sasani ordusunu yendi ve 637’de Sasani Devleti’nin başkenti Ktesiphon’u ele geçirdi. 651’e kadar, Zerdüşt İran’ı tamamen Arap Halifeliği’ne dahil edilmiş ve Sasani Devleti sona ermiştir.

Bu şiddetli fetih süreci, genellikle Zerdüştlüğün çöküşüne neden olan ana olay olarak düşünülse de, bu basit bir açıklama deklama değildir. Gerçekte, Zerdüştlüğün zayıflamasını hızlandıran çeşitli iç ve dış faktörler de bulunmaktadır. Sasani Dönemi’nde devletle bütünleşmiş ve teokratik bir yapıya bürünmüş olan Zerdüştlük, Müslüman fetihleri sonrasında hem dış tehditlere maruz kalmış hem de İçteki sosyo-politik sorunlarla başa çıkamamış, bu nedenle zayıflamıştır.

Dolaylı Karşılaşma: Zerdüştlükten İslam’a Geçiş

Zerdüştlüğün İslam’ı etkilediği pek çok öğretisi vardır ve çoğu zaman bu iki din arasında dolaylı bir fikir alışverişi olmuştur. İslam’ın yayıldığı bölgelerde, Zerdüştlüğün önemli bazı kavramları ödünç alınmış ve yeniden yorumlanmıştır. Örneğin, Zerdüştlüğün özünde yer alan iyi ve kötü arasındaki düalizm, Şeytan ve melek kavramlarının gelişiminde etkili olmuştur. Zerdüştüğün öğretisine göre, Spenta Mainyu (iyi ruh) ve Angra Mainyu (kötü ruh) evrendeki iki zıt kuvvettir ve bu iki kuvvetin savaşı dünyanı şekillendirmektedir.

Bu düşünce yapısı, İslam’ın Şeytan ve meleklerle ilgili öğretisiyle çok benzerdir. Zerdüştlüğün öngördüğü şekilde, evrende iyilik ve kötülük arasındaki savaşın sonuçlandırıcı bir şekilde iyiliğin galip geleceği inancı, İslam’ın eskatolojik görüşünde de yer bulmuştur. İslam’ın kıyamet günü ve öldükten sonra dirilişle ilgili öğretisi, Zerdüştlüğün eskataloji anlayışından etkilenmiş olabilir.

İslam ve Zerdüştlük Arasındaki Kültürel Sentez

Zerdüştlüğün İslam ile karşılaşması, sadece şiddetli bir askeri karşılaşma olmadı; aynı zamanda kültürel bir sentez de meydana geldi. İslam’ın İran’da yayılmasıyla birlikte, Zerdüşt öğeleri İslami kültüre entegre edildi. Bu süreçte özellikle sufi gelenekleri ve felsefi okulları üzerinde Zerdüştlüğün etkileri görülmektedir. Örneğin, İşrakî felsefenin kurucusu Şihabeddin Sühreverdî, Zerdüştlüğün “Işık Felsefesi” anlayışından etkilenmiş ve bu fikirleri kendi öğretisine dahil etmiştir.

Sühreverdî’nin “Hikmetü’l-İşrak” (Işık Teozofisi) isimli eserinde, “Işıkların ışığı” olarak bahsedilen mutlak ilahi varlık, Zerdüştlüğün Ahura Mazda anlayışına çok benzer. Bu durum, İslam düşüncesi içinde Zerdüştlüğün etkilerinin ne kadar derin olduğunu göstermektedir. İslam’ın tasavvuf geleneği de Zerdüştlüğün mistik unsurlarından etkilenmiş ve “Tanrı’nın Işığı” kavramı sufi şair Celaleddin Rumi’nin şiirlerinde de kendine yer bulmuştur.

Zerdüştlük ve İslam Arasındaki Gerilim ve Uzlaşı

Zerdüştlüğün İslam’la ilk karşılaşması, çoğu zaman gerilimli olmuş ve bu karşılaşma sonunda İran’ın çoğu çok hızlı bir şekilde İslam’ın etkisi altına girmiştir. Bazı tarihçiler, bu sürecin “zorla din değiştirme” yoluyla gerçekleştiğini öne sürse de, bu döneme dair belgeler çoğu kez daha karmaşık bir manzara sunmaktadır. Bazı bölgelerde, fetih sonrasında Zerdüştler kendi dinlerini uygulamaya devam etmiş, hatta “zimmî” statüsünde kabul edilerek belirli vergi yükümüllükleri karşılığında özgür bırakılmışlardır.

Bu hoşgörü ortamı, İslam’ın erken dönemlerdeki fetih politikaları ve ekonomik gerekçelerle de bağlantılıydı. Arapların fetih sürecinde, özellikle İran gibi çok sayıda gayrimüslimin yaşadığı bölgelerde devlet gelirlerinin korunması adına zorla din değiştirme çabaları sınırlı tutulmuş ve çeşitli dinlerin varlığına izin verilmiştir.

Zerdüşt Geleneğin Devamı ve Günümüzdeki Yansımaları

Her ne kadar Zerdüştlük, İslam fetihleri sonrasında bir din olarak gerilemişse de, kültürel etkileri ve gelenekleri var olmaya devam etmiştir. Bugün dahi İran’da kutlanan Nevruz bayramı, Zerdüşt geleneğinin önemli bir parçasıdır. Ayrıca, İran’da kullanılan takvimdeki ay adları ve yıldızlarla ilgili bazı inançlar da Zerdüştlükten miras kalmıştır.

Zerdüştlüğün öğretisi, İran’ın kültürel kimliğini şekillendirmeye devam etmiş ve özellikle de tasavvuf geleneği üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır. Zerdüştlüğün “ahlaki bireysellik” anlayışı ve “kendi kaderini tayin etme” kavramı, tasavvufun özgür irade öğretisiyle bağdaşmıştır. Örneğin, Mevlana Celaleddin Rumi’nin şiirlerinde Zerdüştlükten esinlenmiş bir özgür irade ve iyilik-kötülük savaşı anlayışı görülebilir.

Sonuç: Zerdüştlük ve İslam Arasındaki Karşılaşmanın Mirası

Zerdüştlük ve İslam arasındaki karşılaşma, sadece bir dinin diğeri tarafından yerinden edilmesi olarak değil, aynı zamanda bir kültürün diğerine katkıda bulunması olarak da değerlendirilmelidir. Zerdüştlük, kendi çöküşüne rağmen İslam’ın gelişimi üzerinde derin bir etki bırakmış ve bu etkiler İslam’ın felsefi, mistik ve kültürel yapısında kendini göstermiştir.

Bu karşılaşma sonucunda ortaya çıkan sentez, İran kültürünü benzersiz kılmış ve bu çok katmanlı kültürel yapı, bugün dahi İran’ın kimliğini şekillendirmeye devam etmektedir. Bu durum aynı zamanda, dinlerin ve kültürlerin birbirleri üzerindeki etkilerinin kaçınılmaz olduğunu ve çatışma kadar uyumun da tarihsel sürecin bir parçası olduğunu göstermektedir.

Zerdüştlüğün öğretisi, insanlığın iyilik ve kötülük arasındaki savaşta kendi seçimini yapmasını ve özgür iradesiyle kaderini tayin etmesini ön plana çıkarır. Bu öğreti, İslam’ın gelişim sürecinde etkili olmuş ve iki din arasındaki karşılaşma sonucunda ortaya çıkan kültürel miras, günümüzde dahi yaşamaya devam etmektedir.

SİTELERİMİZ

BENZER KONULAR:

Cevapla