Paylaş
Zikir Adabı
Question
Zikrin Adabı
İmam İbnul Cezeri şöyle buyurdu: “Allahı zikredeceğin mekânın boş ve temiz bir mekân olması gerekir. Zikreden kişinin şu gelen sifatlar üzerine olması gerekir: Ağzı temiz olmalı, ağzının kokusunu misvak ile değiştirmeli, kıbleye yönelmesi ve söylediği şeylerin manasını tedebbür etmesi ve idrak etmesi gerekir. Şayet söylediği şeylerden manasını bilmediği bir şey varsa onu iyice araştırması gerekir. Allah ve Rasulün’ün söylenilmesini belirlediği zikirleri yaparken diliyle telaffuz etmeli ve kendi sesini duymalıdır yoksa yaptığı zikir kabul edilmez. Zikirlerin en faziletlisi Kuranı kerimdir. Ancak kuran dışında bir şeyin yapılmasını Allah ve Rasulünün belirtiği yerler müstesna burada o zikirler Kurandan daha faziletli olur. Sabah, akşam Rasulullah (s.a.v)’den rivayet edilen zikirlere devam eden ve farklı farklı hallerde, zamanlarda zikir yapmaya devam eden kişi Allahı çokça zikreden erkek ve kadınlardan olur. Her kimin belirli bir virdi var ve bu virdi kaçırırsa imkân bulduğu anda o virde olan sebatının devam etmesi için hemen yerine getirmesi gerekir. ”
İmam Ibnul Cezeri (rahimehullah)’ın “Allahı zikredeceğin mekanın boş ve temiz mekân olması gerekir” sözü hakkında bende şöyle derim: İmamın böyle demesinin sebebi şudur: Muhakkak ki zikir Allah (azze ve celle) için yapılan bir ibadettir. Temizliğe genel olarak bir teşvik ve neca setten uzak durmaya emir vardır. Şu ayeti kerimede olduğu: “Elbisenin temizle pislikten kaçın” (Müddessir, 74/4,5) Şüphe yoktur ki dua etme esnasında necis bir mekânda oturmak ibadetin ede bine terstir. Aynı namaz adabında mekânin temiz olması gerektiği gibi. Nebi (s.a.v)’den Buhari ve Müslimin rivayeti ile sahih olarak gelen hadiste bevlinden sakınmayan [bevlinin elbisesine vs isabet etmesinden sakınma yan] kişi hakkında bildirdiği gibi “Kabir azabının geneli bevlden sakınmamaktan ötürüdür”. Sonuç olarak şunu söyleye biliriz ki her hâlükârda necasetten uzak durmak mendubtur. Dua halinde necasetten kaçınmakla alakalı özel bir delil gelmese bile dua etme halinde necasetten kaçınılma sının gerekliliği öncelikli olarak, necasetten kaçınılması gereken hallerin içine girer.
Ibnul Cezeri’nin “boş mekân” olması gerektiğini ifade eden sözü hak kında şöyle derim: Bu sözü söylemesinin sebebi; Boş bir mekânda dua edilmesi kalbin o duaya iştirak etmesine o duada hazır bulunmasına, boş bir mekânın riya ve gösterişten en uzak dua ettiği e zikrettiği şeyleri te debbür etmeye en çok yardımcı mekân olduğu içindir. Şüphe yoktur ki böyle bir halde dua etmek bu halin zitti olan hallerde dua etmekten daha güzeldir.
İbnul Cezeri’nin “Zikreden kişi şu gelen sıfatlar üzerine olması gere kir” sözü hakkında şunu derim: Bu bölümden sonraki bölümde bu sıfatlarin hepsi gelecektir.
Ibnul Cezeri’nin “Ağzı temiz olmalı, ağzının kokusu misvak ile değiştirilmeli” sözü hakkında şunu derim: Böyle demesinin sebebi: Zikir ibadeti dil ile yapılan bir ibadettir işte bu sebeple zikir esnasında dilin temizlenmesi de güzel bir edeptir. Bundan ötürü, namaz için misvağın meşruiyyetini bildiren mütevatir sünnet gelmiştir. Misvağın namazla birlikte meşru kulınmasının sebebi; Namazda zikrin kendisiyle yapıldığı yerin temiz olmasıdır. Ve yine Nebi (s.a.v)’den sahih olarak geldiği üzere: Bir kısım sahabesi ona selam verince duvar ile teyemmüm aldı ve daha sonra onların selamına karşılık vermiştir. Sadece selama karşılık vermede bile Rasu lullah (s.a.v) böyle yapıyorsa, Allahı zikretmek hususunda nasıl ağız temiz olmadığı bir şekilde Allah zikredilebilir. Bilakis zikirde temiz olmak daha önceliklidir.
Ebu Davud, İbn Abbas (r.anhuma)’dan şu hadisi rivayet etmiştir: “Ben temiz olmadığım halde Allahı zikretmeyi kerih gördüm.” İbn Huzeyme, bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir.
İbnul Cezeri’nin “Kıbleye yönelmesi gerekir” sözü hakkında şöyle de rim: Bunu demesinin sebebi; kıble ciheti, Allah (azze ve celle)’nin nama zi kendisine kılmayı şeriat kıldığı ve Allah (azze ve celle)’ye yönelinen cihettir. Bu sebeple kişinin namaz kıldığı kıble cihetine tükürmesi nehy edildi. Sebep olarak ise sahih hadislerde geldiği üzere bu sepeb [Allaha yönelinen cihet olması) öne sürülmüştür. Kibleye yönelmekle alakalı varid olan şeyler bu bölümde gelecektir.
İbnul Cezeri’nin “Söylediği şeylerin manalarını tedebbür etmesi ve id rak etmesi gerekir. Şayet söylediği şeylerden manasını bilmediği bir şey varsa onu iyice araştırması gerekir.” sözü hakkında ise şöyle derim: Şüphe yoktur ki zikreden kişinin yaptığı zikrin manalarını tedebbür etmesi en güzel olandır. Çünkü böyle yapmakla kişi, Rabbine hitap etmiş ve ona münacaatta bulunmuş olur. Böyle zikretmenin sevabı tam ve bol boldur. Ancak bu husus, zikirlerin manalarını tedebbür etmeksizin zikreden kişiye verilecek [tam ve bol olmayan sevabın vaad edildiği rivayetlere zit değil dir. Çünkü gelen rivayetler umum olarak gelmiş ve zikreden kişiye verile cek sevabın, manaları tedebbür etmesi ve idrak etmesi şartıyla verileceği şart koşulmamıştır.
İbnul Cezeri’nin “Allah ve Rasulün’ün söylenilmesini belirlediği zi kirleri yaparken diliyle telaffuz etmeli ve kendi sesini duymalıdır yoksa yaptığı zikir kabul edilmez.” sözü hakkında ise şöyle derim: Sözünde yer alan diliyle telaffuz hakkında bilindiği üzere Rasulullah (s.a.v)’den açıkça ifade edilerek şunu söyleyene şu kadar ecir vardır bunu söyleyene bu ka dar ecir vardır şeklinde hadisler gelmiştir ki bu bahsedilen ecirler ancak o zikirleri telaffuz edenlere verilecektir. Telaffuz denilen şey ise ancak dil ile olur. Ama İbnul Cezeri’nin bizzat kendi sesini duyması gerekir diye bir şart koşması hususunda bir delil gelmemiştir. Çünkü hadiste ‘kim bunu derse’ şu kadar ecir vardır deniliyor buda sadece telaffuzdur ki telaffuzda dilin hareket edilmesidir bu yapıldığı takdirde o zikrin hadiste belirtildiği üzere denilmiş olduğuna, kişinin söylediği zikri kendisi duymasa bile yeterli olduğuna işaret vardır. Kişinin kendi sesini duymasını şart koşmanın sebebi nedir bakılması gerekir. Şöyle ki bundan önce kitabın başında Bu hari ve Müslimin rivayet ettiği “Kul beni kendi nefsinde zikrederse ben de onu kendi nefsimde zikrederim” hadisi geçti. Hadiste görüldüğü üzere sadece kulun Allahı nefsinde zikretmesi sevab elde etmesini gerektiriyor. Nasıl olurda kulun sadece dil ile yaptığı zikir kulun sevap elde etmesini gerektirmez?
Sonuç olarak şunu söyleye biliriz ki sevap elde etmek için veya bol bol sevap elde etmesi için, kişinin kendisinin yaptığı zikri duymasını şart koşmanın bir önemi yoktur. [doğru değildir] Öyle ki bazen kişi kendisinin duymadan yaptığı zikirlerde, daha çok tedebbür edebilir ve daha kâmil bir şekilde manalarını düşünebilir.
İbnul Cezeri’nin “Zikirlerin en faziletlisi Kuranı kerimdir. Ancak kuran okumak dışında Allah ve Rasulünün bir şeyin yapılmasını belirtiği yerler müstesna burada o zikirler Kurandan daha faziletli olur.”
Sözü hakkında ise şöyle derim: Zikirlerin sevaplarını ve o zikri yapanlara verilecek ecri Allah ve Rasulü (Şari) belirlemiştir. Aynı şekilde Kuran tilavetinde de, belli surelerin, ayetlerin tilavetlerindede verilecek olan sevabı belirlemiştir. Bunların zikredildiği yerlerde bu hususlar maruftur. Bir zikrin diğer zikirden daha faziletli olması kendilerine verilen ecirlere göredir ki hangisinin ecri daha fazla ise o diğerinden daha faziletlidir. Şüp he yoktur ki Allah (subhanehu ve Teâla) nın kelamı bizzat Allah kelamı olması sebebiyle en faziletli ve her halukarda en şerefli kelamdır. Beşerin kelam, kaderi ve bütün kuvvetleri yaratan yaratıcının kelamının yanında nerededir? İsmi ve şanı ne kadar da yücedir ve ondan başka ilah yoktur.
“Ancak kuran okumak dışında Allah ve Rasulünün bir şeyin yapılmasını belirtiği yerler müstesna burada o zikirler Kurandan daha faziletli olur.” Bu söz hakkında şöyle derim: Kuranın okunmasının dışında başka zikirlerin bildirildiği ve kuran okumanın nehy edildiği yerler, Rasulullah (s.a.v)’in bildirdiği üzere sahih hadislerde gelmiştir: “Muhakkak ki ben rukü ve secdede iken Kuran okumaktan nehyolundum.” Aynı şekilde belli vakitler de belli zikirler ve namaz sonrası yapılması hususunda sünnette zikirler varid olmuştur. Belirlenen vakitlerde, belirlenen zikirlerle meşgul olmak gerekir çünkü Nebi (s.a.v) o vakitler için özellikle o zikirleri haber vermesi o zikirlerin o vakitte diğer zikirlerden daha faziletli olduğuna işaret eder.
İbnul Cezeri’nin “Sabah, akşam Rasulullah (s.a.v)’den rivayet edilen zikirlere devam eden ve farklı farklı hallerde, zamanlarda zikir yapmaya devam eden kişi Allahı çokça zikreden erkek ve kadınlardan olur.” Sözü hakkında şöyle derim: İmamın söylediği gibi, bu zikirlere devamlılık gös teren kişilerin Allahı çokça zikreden kişiler olarak vasıflandırılmaları, süreklilik olmaksızın Allahı çokça zikreden kişilerin, Allahı çokça zikreden kişiler diye vasıflandırılmalarından daha kâmil [üstün] olarak bu vasıfla vasıflandıkları [hak ettikleri] hususunda şüphe yoktur. Aişe (r.anha)’dan sahih hadiste sabit olduğu üzere Nebi (s.a.v) Allah (azze ve celle)’yi her an çokça zikrederdi. Yine Nebi (s.a.v) şu hadis rivayet edilmiştir: “Allah (azze ve celle)’ye amellerin en sevimlisi sürekli olanıdır.”
İbnul Cezeri’ nin “Her kimin belirli bir virdi var ve bu virdi kaçırır sa imkân bulduğu anda o virde olan sebatının devam etmesi için hemen yerine getirmesi gerekir.” Sözü hakkında şöyle derim: Kişi aynen burada belirtildiği gibi vird sahibi olması gerekir ki Allahı çokça zikredenler sınıfına dâhil olabilsin. Sahabe i Kiram (r.anhum) belli vakitlerde yaptıkları zikirler kaçınca o virdlerini kaza ederlerdi.
Ömer (r.anhu) dan rivayet edilen sahih hadiste sabit olduğu üzere Ra sulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kim geceleyin hizbini [vird] veya hiz binden bir kısmı okumadan uyursa, bunu sabah namazı ile öğle namazı arasında okusun. Bu takdirde, Allah, onu sanki gece (alışılmış vaktinde) okumuş gibi yazar” [aynı sevaba nail olur.]
BENZER KONULAR:
Answer ( 1 )
İslam’da zikir, Allah’ı anma ve hatırlama anlamına gelir. Zikir, İslam’ın temel ibadetlerinden biridir ve birçok farklı şekilde yapılabilir.
İslam’a göre zikir adabı, şu şekilde sıralanabilir:
İslam’da zikir için bazı yaygın kullanılan zikirler şunlardır:
Zikir, Allah’a yakınlaşmanın ve onunla iletişim kurmanın en etkili yollarından biridir. Zikir yapan kişi, Allah’ı hatırladıkça kalbi huzur bulur, günahlardan uzaklaşır ve Allah’ın sevgisine mazhar olur.